Nefer
Vücuduyla, hayatıyla dinin, memleketin muhafızı “nefer”dir. Bütün mevcudiyet-i maddiyesiyle aldığı emri ifa hususunda hiçbir tehlikeden sakınmayan vatan çocuğu “nefer”dir. Tüfekler üç dört dirhemlik kurşunları, toplar dehşetli gürültüleri ile ölüm saçarken ya yerinde sebat eden yahut düşmanın üzerine atılan, nefsi için değil memleketi için ölümle çarpışan fedakâr yine “nefer”dir…
(…)
Medeniyetin meluf bulundukları hay ve huy daimisinden bir hava-yı barid-i gına hissetmeye başlayanlar tabiatın sükunet-i sarfasından da bir buy-u melal alarak ekseriya elim bir bikararlık içinde kalır. Onlar için izdiham tahammül-şiken, yalnızlık müziçtir; gürültü azap, sessizlik ıstırap verir. Öyle bu mevki isterler ki izdihamları gürültüsüz, gürültüleri ıssız, ıssızlıkları izdihamlı olsun. İşte cebel-i Lübnan sanki böyle hassaten büyük şehirlerin gulgule-i izdihamından kaçan muztaribler için halk olunmuş mevaki-i güzidedendir. Bu yerlerin sükût ve sükunu bazı mahallelerin samt-ı pürfüturuna benzemez: Alam-ı cismaniyeyi ab ve hava-yı saffetiyle, ıstırabat-ı ruhaniyeyi elhan-ı munisesiyle uyutur.
(…)