Romancı!.. Ta on yaşımda iken, on beş sene evvel, gördüğüm ilk tiyatro üzerine gelen bir inhimak-ı mecnunane ile bizde mevcut tiyatro kitaplarının hepsini okumuş, bundan heveslenerek birçok oyunlar yazmış, sonra merakımı romanlara sarmıştım; işte o zamandan beri hayatımda en birinci emelim, bütün amal-i saireme hâkim emel bu oldu: ben de bir romancı olmak istiyordum.
Fakat o zaman okuduğum ve bayıldığım romanlar Gece Yolcuları, Londra Biçaregânı, Hüseyin Fellah olduğundan romancılığı bundan ibaret zannediyor, öyle yazmaya uğraşıyordum ve bir gün, birçok tecrübelerden, koşuşlardan sonra, rüştiyenin son senesinde, şimdi on bir sene oluyor, Denaet -yahut- Gaskonya Korsanları diye bir romanı, ilk tamam romanımı yazıp onu o zaman sınıfımızın baş romancısı olan bir arkadaşım da takdir ettiği zaman kendi kendime “İşte artık ben de romancı oldum!” dedim.
(…)
Müşteri “asabi ve muazzep”: – Rica ederim, işimizi kime anlatacağız?
Sükût…
Müşteri “gittikçe hiddetlenerek”: – Size söylüyorum, efendiler!
Yine sükût…
Müşteri “son derece kızgın” haykırır: – Cevap verecek misiniz?
Memurlar, telaşla benizleri atarak, hep birden: – Lakin sus, bedbaht!..
Ve parmaklarıyla yukarı katı göstererek: – Bilmiyor musun ki Dirkenor Efendi bu saatte gündüz uykusuna yatar… Öyle ne bağırıyorsun?
[İmza: Diran Çırakyan]