-58-
Derekât-ı İdrak
Bu satırları, geçende vefat eden bir arkadaşımın bana tevdi olunmasını vasiyet ettiği evrakı arasında bulduğum bir mektuptan aynen naklediyorum:
…. Senelerden beri bir metrukiyet-i metabe içinde bulunduğum için bir tarik-i dünya gibi her şeyden bihaber yaşıyorum. Günlerimin sıklet-i sükûtu beni o kadar eziyor ki sahaif-i matbuattan bir gulgule-i mütenavibe ile akıp giden seyl-i mübahasatı bile duyamıyorum. Mektubunuz bu sükûtu, fakat bir kere için, ihlal edecek…
“…”nın ahiren neşrettiği eser-i edebiye amme tarafından pek büyük rağbet arz edilmiş olduğunu en mühim havadis-i matbuattan olmak üzere yazıyorsunuz. Mazhar-ı rağbet-i amme olan bir eserin mahiyetini teşrih etmekten ziyade “rağbet-i amme”yi tahlil eylemek daha faydalı bir tetebbu olur.
Yirmi bu kadar asır evvel söylenen “Avamı memnun görüyorum, bir hata mı ettim?” sözü eski, yeni her asrın hatta bilumum a’sar-ı müstakbelenin muarref mahiyeti olmaya layıktır. Ben ne kadar eserler gördüm ki istikbaline koşan alkışlar zamanın ka’r-ı nalan-ı nisyanında pek çabuk boğuldu kaldı!
(…)
“Hayat-ı Muhayyel Muharriri”
-Geçen nüshadan mabad ve hitam-
(…)
Buradaki genç kız bir genç kız değil, genç kızlığın timsalidir. Herkes gencin seveceği ve sevilmek isteyeceği kız ki kim olduğunu, nerede bulunduğunu, ne vakit rast geleceğini bilmediği halde herhangi bir genç kızı görse heyecanla “Ah! Acaba o mudur?” der de bu kızların ayrı ayrı hiçbiri olmadığı halde hepsi birden o genç kız olur. Hep “Ah işte o!” heyecanlarıyla görülen bu genç kızlar
(…)