Bir fennin, bir sanatın ki mikyası zevktir, elbette suver-i telakkisi tıba’ ve emzice kadar mütehalif olmak lazım gelir. Yalnız ezvak-ı umumiye değil, zevk-i şahsi dahi hâle, mevkiye, zamana göre mütebeddil ve mütegayyirdir. Bir beste okunurken ben ağlarım, siz bunun zihnen kusurlarını intikat ile meşgul olursunuz. O şarkının beni ağlatması mesela vefat etmiş pederimin hastalığı sırasında bu nevhayı bazen kısık sesle teganni ettiğini tahatturumdan münbais olabilir. Kışın hava soğuk, yerler çamur, ortalık sisler içinde, ağaçlar kadit hâlinde iken bir mera, bir koruluk, bir tarab-zar sebz-a-sebz bahar gösteren bir levhayı saatlerce temaşa etsek doyamayız. Yine bu tablo yazın bir sayfiyede ihtimal ki hoşumuza bile gitmez. Resimden anlıyorsak her baktıkça yalnız noksanlarını görürüz. Sevdiğinin matem-keş gaybubeti olan biçare Sadi’nin:
Eyyam-ı baharest gül u lale u nesrin
Ez-hak berayent… Tu der hak çeraği?
Çün ebr-i baharan berevem, zarbegirem
Der kabr-i to çendan ki to ez-hak-i berayi
Kıtası büka-efza… Bir suver-i şadmanda guş-dar-ı çeng ü çegane olanlara farza Kâzım Paşa merhumun:
Saki eman hıram et,
Nakısları temam et,
Rindanı mest-kâm et
Def eyleyüb humarı!
Teranesi raks-aver olur.
(…)
-10 Nisan 1314-