Musiki-perveranımız sahihten meyus oldular. Bu sanat-ı nefisenin en mühim bir rüknü olan Zekai Dede tekmil-i enfas etti. Az çok saz ile söz ile ülfeti olanların kâffesi bu hafta Dede merhumun zıya-ı ebedîsine teessüf-han oluyor, koca sanatkârın ebedî olan bestelerini tekrarlıyorlardı. Vakıa Zekai Dede rıhlet ettiyse de onun mahsul-i iktidarı olan enafis-i asar-ı musikiye ebedîdir. Her zaman için hanendelerimize, sazendelerimize meşk olmuş ve olacaktır.
(…)
On beş gündür doktorun sözünü dinliyordum, geceleri sokağa çıkmıyordum. Habersiz, vakitsiz birdenbire gelen dehşetli soğuklar çokları gibi beni de sarsmıştı. Beyoğlu’na yeni iki tiyatro gelmiş, icra-yı lubiyata başlamış diye gazeteler sayfasında havadis okudukça -zahir doktor menettiği için olmalı- köprüyü gece geçip bu kış misafirimiz olan Avrupalı oyuncuları görmek arzusu gittikçe ziyadeleşiyordu. Sahih insan sıhhatten mahrum kalmayınca hayatın lezzetini bulamaz derler. Ben de geceleri yazıhanemin başında gazetelerimle, kitaplarımla yalnız kaldıkça başka vakitler pek yek-tarz bulduğum karşı taraf eğlencelerini âdeta özlüyordum.
(…)
Bu manzaraları temaşada devam etmek yahut bir pastacı dükkânında çay içmekle oyun vaktini getirdim. Saat dörde geliyordu. Tiyatro salonuna girdim. Ne kadar tenha… Hâlbuki “Le Bolinar” piyesi hoş, bu seneki aktrisler, aktörler zararsızdı. Üç perdeyi sürekli bir lezzetle seyrettim.
-7-