Bugünkü nüshamızda piraye-i ser-safha-i tevkir olan levha-ı tasvir uyun-ı ibtihacımızı bihakkın takrir ve tenvir edecek temasil-i mukaddesedendir.
Her kabza-i turabi, her seng-pare-i kudsiyet nisabi bilcümle din ve takva-yı erbabı tarafından:
Ey hak-ı pak! secdegah-ı canım ol benim,
Kühle’s-sefa-yı dide-i imanım ol benim.
Ey sengpare… Ey güher-i şahvar-ı feyz!
Her lahza harz-ı sine-i imanım ol benim.
Terane-i iştiyak-perveranesiyle yad ve telakki olunan hıtta-yı muazzama-yı Hicaz’ın bir kıta-yı pür-mesadetini; her inayet-i bi-misali her lutf-ı alalali kâffe-i eazım ve eali canibinden:
Görmüş müdür şu atıfetin mislini cihan?
Mümkün müdür büyüklüğünü eylemek beyan?
Yoktur cihanda misli o feyzin, o kudretin;
Şahit bu duamıza sükkân-ı asuman.
İkrar-ı hakikat desarıyla alkışlanan makam-ı celil-i hilafet-i kübranın – ehemmiyet-i mübareke-i mevkile mütenasip – bir eser-i ulu niyetini irae eden bu levha-i garra ne mertebe muzhir-i tebcil ve tekrim edilse ahra değil midir? (…)