';
267. Sayı / 6. Sayfa

Miladi Tarih: 23 Nisan 1896

Rumi Tarih: 11 Nisan 1312

5. Sayfa
4 Yazı
7. Sayfa
2 Yazı
Resimlerimiz

“Surre-i Hümayun”

Adat-ı Dirine-i Saltanat olduğu üzere bu sene-i mübarekte dahi Şam-ı Şerif’ten bir alay-ı vala ile hareket eden surre-i hümayun-ı meymenet-i makrunun bir kıta resmini derc-i sütun etmekle ilan-ı bahtiyari eyleriz. Resmimiz mahmil-i şerifi hamil olan deveye oturmuş olarak irae eyliyor. Etraftaki zevat surre-i hümayun memurini ile erkan-ı vilayet-i celileyi teşkil eyliyorlar. Bu sene-i mübarekte surre-i hümayun emanetine tayin buyurulmuş olan atufetlü Cevat Beyefendi Hazretleri dahi bu meyanda müşahede olunmaktadır.

(…)

Paris Muhabirimizden Mektub-ı Mahsus

[Evvelki nüshadan mabad]

1 Nisan 1312

Hem yürüyor, hem de düşünüyordum. Merkez-i medeniyette bulunup da yine vücutları benibeşere ika-yı zerreden başka bir şeye yaramayan birtakım canavarları şu hale sevk eden acaba zaruret midir? Diye kendi kendime sordum. Fakat yine kendi kendime: “Hayır zaruret değil cehalet su-i ülfet, tarz-ı maişettir” dedim. Zira gençliğinde ika etmediği cürüm kalmamış, karıştırılmadık cep bırakmamış, bu veçhile Paris hapishanelerinin hepsinde ibka-yı nam etmiş bir şeririn Sen-Şıho hattında köhnelediği Avan’da [Avant] tarik-i ticarete süluk etmiş bulunduğunu gözlerimle görmüştüm. Esasen Fransa müellifin-i meşhuresinin ahlak üzerine yazdıkları eserlerde bu fakiri tasdik ediyorlardı. Noksan-ı terbiye ve malumat ile kumar, işret, kadın gibi insanlara düşman olan iptilalar tebdil-i maişet ve ahlak için başlıca sebepler olduğu bu asarda sarahaten beyan olunuyordu. Familyası yanından ufak bir sebeple kovulmuş bir çocuk aç kalıp bakkal dükkanından aşırdığı iki kırmızı yumurta yüzünden hapse tıkılıyor ve orada bulunduğu müddet görüştüğü adamlardan işittiği sözler aklını fikrini tarumar ile bu cemiyete duhulüne sebebiyet veriyordu. Binaenaleyh mahpustan çıkan şu genç ihtiyacat-ı zaruriyesini tedarik zımnında bir meslek-i ciddiye, bir sanata, bir ticarete süluk değil başkasını ızrar ve ifna yolunu ihtiyar ediyor ve şu halde devam ile hiç nevinden koca bir hırsız olup meydana çıkıyor. Her sirkatin zaruret-i sevkle vaki olduğuna asla zahip olmamalıdır. Hatta Fransızlar (Généreus comme un voleur= bir hırsız gibi sehi) derler. Bir hırsızın nefesini tehlikeye ilka ederek çaldığı parayı arkadaşlarıyla bir gecede meyhaneden meyhaneye dolaşmak suretiyle sarf ve istihlak ettiği nevadirden değildir. Bu halin önünü bir dereceye kadar almak için hükümet bazı tedabir-i ciddiyeye teşebbüs etmiş: mesela halkın tehvin-i ihtiyacı zemininde bir çok zamandan beri bahsettiğimiz vesait-i mütenevviye müracaat eylemiş, işsiz amelenin önüne düşerek kendilerine iş bulmuş, hapishanelerde tesis ettiği mükemmel kütüphanelere vazı ettiği kitaplar ve tayin eylediği vaiz ve nasıhlar vasıtasıyla insaniyete bir şüphe bir ar olan bu harekat-ı süfliyanenin pek eşna bulunduğunu zihinlerine sokmaya çalışmıştır ve elanda çalışıyor.

(…)