[Evvelki Nüshadan Mabad ve Hitam]
21 Nisan Sene 1312 / 3 Mayıs 1896
Lakin biliyordum ki arkadaşım en büyük romancılara zemin hazırlayacak, fikir verecek kadar memleketin bu sınıf ahalisi hakkında malumat sahibiydi. Eğer iktidar-ı kalemisi bulunsa da birkaç roman yazsa eminim ki eseri enafis-i asar meyanında kesb-i iştihar ederdi. Zira malum olduğu üzere bu gibi esaslara müstenit yazılacak bir roman için müellifin kamilen vakanın cereyan ettiği memleket ahalisi hakkında malumatı, vukufu, görgüsü olmak lazımdır. Yoksa bilfarz bir muharrir yazdığı eserinde İtalya haydutlarından bahsetse ve İtalya hakkındaki malumatı yalnız mekteb-i ibtidaide okuduğu coğrafya derslerinden hasıl edebildiği kadardan ibaret bulunsa tabiidir ki vücuda getireceği eser pek gülünç olur. Nitekim şu bulunduğum noktada cereyanı tasvir edilecek vakaya hakikat rengi vermek için mutlaka burayı ziyaret etmiş, yahut ariz ve amik tetkikat ve tetebbuat icra eylemiş bulunmalı; yoksa elde mevcut Paris haritasıyla ve Fransızca yazılmış birkaç romanı – o da manasını yarım yamalak – anlayarak hasıl edilmiş bir fikirle güzel bir roman vücuda getirmeyi tasavvur bile etmemelidir.
Nısfülleyli geçmişti. Her vakit bu zaman rahat rahat döşeğimde uzanmış bulunurken bu akşam gözlerimde uykudan eser bile yoktu. Gittikçe çoğalmakta bulunan şu mahal-i müdavimleri birer köşeye büzülüp uykuya vardılar. Kabare de Şifonyer’deki [Cabaret de schiffoniéres] ehl-i ihtiyacın o kabareden çıktıktan sonra nasıl zaman geçirdiklerini, ne ile meşgul olduklarını görmek istediğimden şu haydut meskeninde artık durmayarak kalktık. Yağmur devam ediyordu. Biz de tam sabahleyin saat birde gümrük memurları tarafından sadece bir muayene edildikten sonra Paris’ten içeriye girdik. İlk rast geldiğimiz mevkıftan bir arabaya atladığımız gibi doğru hallere indik.
(…)
Bugün saat dörde kadar sokakta kaldığımızı, binaenaleyh tab ve tuvanımız tükenerek bihuş döşeğe düştüğümüzü söylemeye hacet bile göremem. Badema böyle bir gezintiyi ihtiyara mecbur olmayacağım için pek memnun oluyorum.
Son
Nısfülleyli geçmişti. Her vakit bu zaman rahat rahat döşeğimde uzanmış bulunurken bu akşam gözlerimde uykudan eser bile yoktu. Gittikçe çoğalmakta bulunan şu mahal-i müdavimleri birer köşeye büzülüp uykuya vardılar. Kabare de Şifonyer’deki [Cabaret de schiffoniéres] ehl-i ihtiyacın o kabareden çıktıktan sonra nasıl zaman geçirdiklerini, ne ile meşgul olduklarını görmek istediğimden şu haydut meskeninde artık durmayarak kalktık. Yağmur devam ediyordu. Biz de tam sabahleyin saat birde gümrük memurları tarafından sadece bir muayene edildikten sonra Paris’ten içeriye girdik. İlk rast geldiğimiz mevkıftan bir arabaya atladığımız gibi doğru hallere indik.
(…)