Verem Kabil-i Şifa mıdır?
Bunun hakkında hâl-i hazır tıbbın ibraz ettiği mesai-yi mebrurane
Bu hastalığa dair bugüne kadar ciltler dolusu şeyler yazıldı. Şair kalb-i beşeri sızlatacak levhalar, hüzün-agin manzaralar tasvir etti. Romancı için de bu hastalık bir zemin-i hazin teşkiline hadim oldu. Her taraftan bir enin, bir feryat duyan ehl-i tıp, her cihetten açılan nazra-i istimdadı gören hükema-yı fen vadi-i tetkikatta ilerlemeye başladı. Bütün masruf olan gayretler hebaya gidiyordu. Bu hâl cesareti selb edemedi. Tababet şikeste-bal olduğu, meyus ve esir-i hırman kaldığı bir zamanda Pastör [Louis Pasteur] imdada yetişti. Mikrobun ne demek olduğunu cemiyet-i beşeriyeye tanıttı. Bu keşf-i mühim tıbba şeref-bahş oldu. Bu asgariyet içindeki âlem, o hayat-ı garip bütün safahat-ı acibesiyle, bütün hüviyet-i uzviyesiyle gittikçe ayan olmaya başladı. Ve nihayet veremi husule getirmeye bais olan basil de Almanyalı “Koh” [Robert Koch] tarafından bulundu. Düşman bulununca, cins ve cibilliyeti, kuvvet ve mikneti taayyün edince ona karşı mukavemet veya hücum kumandanın ehliyetine muhavveldir. O zamana kadar münselibü’l-çare kalan, ümid-i çare göremeyen tıp bu şerare-i gayret-averle parladı, difteri tedavisindeki usule tevfikan bir tedaviye tevessül etti. Koh [Robert Koch] “Tüberkülin” namıyla bir muzaddü’s-sel bulduğunu iddia etti. İtalyalı bir doktor, Koh’un tüberkülinini bazı mertebe tadilata uğrattı. Buna kuvve-i teşfih kazandırdım dedi. Fakat vaesefa ki bir netice-i mükemmeleye destres olunamadığı diğer ecille-i fen, esatize-i mücerrebîn tarafından meydan-ı sübuta kondu. Yine şevkler, emeller söndü. Fakat fen tamik-i mütalaat ettikçe, muhit-i istiknahı çoğaldıkça antitoksini “muzaddü’s-sem” bulunamadıysa da esbab-ı sirayeti, şerait-i tekevvüniyesi ve husul bulduktan sonra nasıl bir rehnüma-yı afiyet-bahşa-yı sıhhi takip etmek icap edeceği anlaşıldı.
(…)
Balzak [Honore de Balzac]
6
Felsefesi
Bir fikr-i mümtazın alameti aksam-ı muhtelife beynlerindeki ahenk-i tenasüp ve vahdeti piş-i im’ana alarak serd-i mülahazat edebilmedir. Bu yoldaki görüşler hakikat-i hâlde insanın en esaslı kısmıdır. Mevahib-i saire ancak bu mevhibe-i asliyeyi ihzar ve izhara hizmet ederler. Bu bulunmazsa ötekiler mutavassıt bir halde kalır. İşte bir felsefe olmadığı taktirde bir âlim bir rençberden, bir sanatkâr bir şubedebazdan başka bir şey olamaz. İşte bundan dolayı Amper [André Marie Ampère] hikmet-i tabiiyede, Jofrö Vasnetiler [Isidore Geoffroy Saint-Hilaire] ilm-i hayvanatta, giz ve tarihte bir mevkı-i bâlâ ihraz ediyorlar. Güzellik, Balzak’ın romancılıktaki mevkı-i bülendinin sebebi de budur.
(…)
Hitam