Alacakaranlık… Çabuk çabuk avcının tüfeğini, çizmesini, çantasını veriniz: Geç kaldı… İşte köyün sokakları köpeklerin avavat-ı neşe-mendanesi avcıların ıslıkları ile doldu…
Aman geç kaldı, çabuk çabuk… Çantaya biraz ekmek, biraz peynir… Mataraya
biraz su, küçük şişeye biraz konyak… Fişekler dolu ya?
Rumeli şayağından kemerli ceket, göğsü kapalı yelek, paçaları dize kadar ilikli pantolon… Omuzda tüfek, yanda çanta, ağızda bir cigara, bir adım önde, bir iki üç, yahut daha ziyade köpek… Naşekibane bir tehalük ve telaşı ile avcı kendini sokağa atar…
Avcıların musahabeleri pek mahduttur: köpekleri, tüfekleri, avda başlarına gelen şeyler…
Her köpeğin bir adı vardır ki ya rengine nispetle verilmiştir: Karaoğlan, Sarıkız, Kartopu,
Pamuk… Ya şekline nazaran konulmuştur: Kocabaş, Karagöz, Bodur, Güdük…
Bazen madeni olur: Gümüş, Elmas, Cevher, Mine… Bazen hayvani yahut nebati
olur: Kurtboğan, Arslan, Ahu, Karaca… Kâh esatirden istiare edilir: Küpidun,
Flora, Jüpiter, Diyana… Kâh tarihidir: Perikles, Mesalin, Epaminondas,
Safo… Kâh meşhur hikâyelerden alınır: Don Kişot, Anyes, Don Juan, Dalila…
(…)
-6-
Usul-i Cedide-i Ziraat
Bursa’da Bir Çiftçi
Musahabat-ı sabıkamızda iklim ile tesiratından toprakların havas ve keyfiyatından ve gübrelerin ahval ve derecatından bahsederek o bapta bazı malumat-ı umumiye ita eylemiştik.
(…)