Kibrit-i ahmerin keşfi! – Âlem-i kimyada büyük bir tahavvül – Fosfordan arsenik – Gümüşten altın – Pirinç mi, su mu? – Taş üzerine fotografya.
Kibrit-i ahmer, iksir-i azam nazariyatının mevzubahis edilmediği yer, bu nazariyatın tatbikine çalışılmayan zaman olmamıştır. Âlem-i hülyanın bu en kıymettar bir sermayesidir. Topraktan altın çıkarmak… Hayır, toprağı altın yapmak fikri acaba hangi hülya-perverin hazine’tül-gayb-ı amalinde bir hücre-i imtiyaz işgal etmemiştir?.. Asar-ı kadimede kimyacılık dünyanın her köşesinde bu tılsımı bulmak, bu sihri elde etmek için çalışıyordu. O sayede her biri iksir-i azam kadar kıymetli birçok keşfiyat vücuda geldi; fakat neye yarar, iş toprağı altın edecek cevheri bulmaktır. Bunun için varlarını, varlıklarını feda edenler oluyordu.
Fransızların “piyer filozafal” [pierre philosophale] dedikleri bu kibrit-i ahmer uğruna sarf-ı gencine-i hayat edenler “alşimist” [alchimiste] namıyla yad olunurlar; “onlara şimist [chimiste] = kimyager” vasfı çok görülür. Hiç bir zaman elde edilemeyecek bir ümit arkasından koşanlara da “piyer filozafal arıyor!” diye taş atarlar; “piyer filozafal” Fransızlarda vahi, muhal-i mevhum ümniyeler mana-yı mecazisinde daima müstameldir.
Kibrit-i ahmer nazariyesinin, boşluğu ecsam-ı basitenin katiyen tayini ile bunları mahiyeten na-kabil-i tagayyür olduğuna kesb-i yakin edildiği, yani kimya bir fen olarak meydana konulduğu zaman tahakkuk etmiştir. Bir cism-i basitin tagyir-i mahiyet-i hakikesine imkân olmadığını, altının daima altın kalacağını, gümüşü, bakırı değiştirip altın yapmak muhal olduğunu ispat etmek bütün kurun-ı vustanın kibrit-i ahmer nazariyesine dehşetli bir yumruk indirmekti. Artık fennin hakikat-i ulviyesine inananlar iksir-i azamı dillerinden, gözlerinden düşürdüler; altın topraktan çıkarsa da toprağı altın etmek mümkün olamayacağını kabul edenler çoğalmaya başladı. O kadar ki bugün fünunun taammüm ettiği yerlerde alşimistler, iksirciler hemen madum sayılacak derecede nadirdir.
(…)