Asırdan asra intikal – Yirminci karn-ı miladi hakkında malumat-ı takvimiye – İnsan bidayet-i hilkatinden beri cismen değişiyormuş!
On dokuzuncu asır… Samiamıza ne kadar menus bir ses!
Hakikatte bu vehleten umumi, cihana şamil addolunan kısm-ı zaman içinde biz İslamlar nev’an hazır değildik. O seneler bizim hayatımızı ölçmüyordu, bizim tarihimizi göstermiyordu.
Ömr-i şahsinin bir insana nispeti ne ise, ömr-i millînin, tarih-i millînin de bir kavme nispeti, fakat mütezayiden nispeti şüphesiz odur.
Şunu demek istiyorum ki bu “on dokuzuncu asır” sözü bizim için “on üçüncü asır” demekle farksızdır, o kadar menustur. Ceridelerimiz “on dokuzuncu asır”, “yirminci asır” tabirlerini kullanmaya birçok fırsat buluyorlar; hitama ermekte olan asr-ı miladi tarafındaki vakayi ve tagayyüratın iyi, kötü, berceste ve perişan tarihçesini şimdiden yaptılar! Bizim ceraidde yükselen bu sadalar, o asrın asıl sahiplerinden sadır olan esvatın bir aksi, bir inikâsı olmakla beraber şayan-ı istiğraptır. Şu kadar ki ahirin hakkını teslim etmek de bir fazilet olduğu için, asr-ı miladi ashabının temellükat-ı hususiyelerine verdikleri ehemmiyeti maa’t-takdir tasdik etmeliyiz. Zira en küçük bir şey en büyük bir şeye delil olabilir ve bir tarih-i millîye edilen muameleden hayat kıymetinde mesail istintacı mümkündür.
(…)
Yirminci asır ne vakit başlayacak? İşte bir küçük muamma ki halli için azıcık düşünmeliyiz.
İlk asır nereden başlamıştı? Birinci seneden değil mi? Bittabi yüzüncü senenin bitmesiyle ilk asır da tükeniyordu. Sonra ikinci asır yüz birinci seneden iptida ve iki yüzüncü sene ile intiha-pezir oldu. Bu usulü ileriye çeker, zaman-ı hale kadar sürüklersek görürüz ki on dokuzuncu asrın 31 Kânunuevvel’i nısfülleylde – efrenciden bahs ediyoruz – kapanmasıyla o saniyeden itibaren yirminci asır açılıyor. Tabir-i ahirle yirminci karn 1901 senesi Kânunusani’sinin birinci gününün birinci saatinin birinci saniyesinden başlıyor. Yirminci karnın bed’ ettiği nam o an-ı gayr-ı münkasımda on dokuzuncu asır henüz eskisi gibi bütün dünyayı muhit bulunacaktır. Lakin on iki saat sonra dünyanın yarısında on dokuzuncu, yarısında yirminci asır hükümferma olacaktır. On iki saat daha sonra artık on dokuzuncu, dünyadan büsbütün sıyrılmış; yirminci her tarafı – henüz ilk defa – kaplamıştır. O halde bir asrın kâmilen işe başlaması için koca bir gün lazım oluyor, demektir. Yine demektir ki bir asrın ta başlangıcından son eserinin kaybolduğu ana kadar yüz sene ve bir gün geçiyor; zira arz üzerinde yeni bir asır başladıktan sonra asr-ı sabıkın tamamen keff-i yed etmesi için yirmi dört saatlik vakit mürur eder.
(…)