';
394. Sayı / 1. Sayfa

Miladi Tarih: 29 Eylül 1898

Rumi Tarih: 17 Eylül 1314

2. Sayfa
5 Yazı
Musahabe-i Fenniye

Münaferet-i tabiiye –  Zıddiyet – Sebep yok, sevmiyoruz – Sevk-i tabii ve kuvve-i akliye – Usul-i maişet ve nezaket – Kedi, köpek, kurt, koyun – Cümle-i asabiye – Asabiler ve Lenfavîler – Zayıflar, şişmanlar – Akvam-ı muhtelife arasında ihtilaf-ı mizaç – Harbin bir sebebi daha! – Terk-i silah ve terakkiyat-ı fikriye – Tekemmül-i dimaği ve ünsiyet – Aksa-yı medeniyet.

Nefsinde şu hâli tecrübe edenler çoktur: Birini görürsünüz, ekseriyetle reh-güzarınıza tesadüf ettiği için âdeta bir göz aşinalığı da peyda edersiniz, fakat kim olduğunu bilmezsiniz. İsmini, sıfatını da öğrenmek istemezsiniz. Rast geldikçe “Ha! İşte o adam!” der geçersiniz.

Uzaktan tanıdıklarınız içinde biri her neden ise sizin nefretinizi de celp eder. Yalnız uzaktan tanıdığınız değil, bi’t-tesadüf bir iki defa görüştüğünüz bir zattan da hoşlanmazsınız. Nerede görürseniz bundan kaçmak istersiniz. Gerek yalnız sokaklarda, mesirelerde, gazinolarda kendisini gördüğünüz, göre göre şahsını bellediğiniz biri olsun gerek tesadüfi olarak bir dostun delaletiyle görüştüğünüz biri bulunsun, sebebini bilmediğiniz, izaha kadir olamadığınız hâlde bundan müteneffir bulunduğunuzu hissedersiniz. Buna sebep nedir? Bu nefrete karşı akıl ve mantığın, hiss-i hakkaniyetin de kabul edebileceği bir sebep gösteremezsiniz. “Ne yapayım, gönlüm sevmiyor, sevemedi. O şahsı görünce tüylerim ürperiyor. Ben de bilmiyorum, niçin.” demekten başka çare bulamazsınız. Bu hâl öteden beri malumdur. Hatta herkesin nazarında güzel olduğu hüsn ü ânı, nezaket ve melahati söz götürmediği hâlde bir kadını dâhil-i daire-i zevciyeti olduğu bir erkek sevmeyebilir. Kadın da bir erkeğe karşı aynı hisle mütehassis olur. Bu nefrete sebep yok!

(…)

Hepimiz biliriz ki insanın insaniyetini tayin ve tahdit eden, behimiyetten insaniyeti tefrik eden kuvve-i akliyedir. İnsanın ihtiyac-ı tabiiyesi yani yemek, içmek uyumak vesaire gibi efal-i uzviyesi itibarıyla hayvandan farkı yoktur. Hatta sevk-i tabii icabı her ne suretle olursa olsun bu ihtiyacatı def etmeye haristir. Fakat yiyip içmesinde, yatıp kalkmasında sair efal-i hayatiyesinin ifasında aklı ve zekâsı insanı terbiyeye sevk eder. Bu efali hayvanattan farklı surette ifa eyler.

(…)