Dokuzuncu Mektup: Kahire’den.
Maksatsız bir cevelan-ı umumiden alınmış mühim bir teessür bu mektubumu imale edecek…
Hani ya bir yeni kitabın yapraklarını keserken her sayfada göze çarpan bir iki kelimeyi okuyuş vardır: İşte onun gibi bugün Kahire’yi muhtelif istikamette katederek bir nevi dibace-i cevelan tertip ettim.
(…)
-29-
Artık herkes teslim ediyor: Sair sanayi-i nefise gibi edebiyatın da vasıta-i muvaffakiyeti hüsn-i tebliğdir. Asar-ı edebiyenin bu nokta-i nazarla şerait-i esasiyesi ne olmak lazım gelir? Bunu düşünelim:
Evvela münşi veya şairin tebliğ etmek istediği mevzuun -fikrî, hissî, hayalî her ne ise- kendi nazarında elvanıyla, eşkâliyle, hududuyla malum ve muayyen olması şart-ı mutlaktır. Gayr-ı muayyen bir fikir, muğlak bir his, müşevveş bir hayal yalnız okuyanların değil yazanın da zihninde bir eser-i intiba bırakamaz. Bu türlü eserler hayattan bir nefes bile nasibi olmayan birer cenin-i sakıttır.
(…)