1294 senesiydi. O seneler Şam’da bulunuyorduk. Pederim bir akşam bermutat eve geldiği zaman: “Bizim Ziya Bey iskân-ı muhacirin memuru olmuş, yarın akşam çocuklarıyla geliyor, bize inecekler” demişti. Çocuklukta bu beni en ziyade sevindiren haberlerden biri olmuştu. Nasıl sevindirmesin ki? Üç senedir Şam’da, hısım ve akrabamızdan uzakta bulunuyor, akransız arkadaşsız yaşıyordum. Ziya Bey gelecek; çocukları da beraber; Cemil ile diğer teyzezadem. Bir cihet meserretimi düçar-ı sekte eyliyordu; gelen hısımlarımın valideleri vefat etmiş, kendileri yeni öksüz kalmış olduklarını biliyordum; işte bu gelecek öksüz arkadaşları tam yirmi dört saat büyük bir sabırsızlık, şedit bir teessürle beklemiştim. Yirmi dört saat güzar etti; akşam üzeri “Salihiye”deki evimizin kapısı önünde duran arabadan işte bugün gaybubet-i ebediyesine eşk-riz olduğum Ziya Paşa iki oğlunun kolundan tutmuş olarak daima mütebessim çehresiyle iniyordu. Bana: “İşte sana yeni kardeşler getirdim” dedi. Şu satırları fart-ı teessürle yazarken merhum Ziya Paşa’yı bir o mütebessim çehresiyle, bir de bağteten hastalandığını haber alarak istifsar-ı hatırına koştuğum evvelsi gün yine o çehreyi fakat dalgın ve baygın hâlle görüyordum. Bu iki manzara arasında tam yirmi iki senelik bir ömür güzeran etmişti. Merhumun o zaman ellerinden tutarak arabadan indirdiği çocuklardan birisi, kardeşim operatör Cemil Paşa geçirdiği uykusuz gecenin, döktüğü yaşların tesiriyle kızarmış, şişmiş gözleriyle hasta yanında duruyor; biraderi ise şaşkın bir tavırla bakıyordu. Cemil Paşa’nın hastaya bir evlat bir de doktor nazarıyla bakıp nevmit kaldığını, etrafındakilerin verdikleri teminat-ı tesliyetkâraneyi manidar tebessümle dinlediğini görmek bana pek tahammülsüz gelmişti; oradan kaçtım.
Merhumu tanıdığım bu yirmi iki sene müddet zarfında fevkalade nezaketinin, hilminin; ahlakındaki safiyet ve istikametin meftunu olmaktan bir an hali kalamamıştım. Ziya Paşa’nın en büyük sermaye-i saadeti, en büyük muhabbet ve sevdası oğlu Cemil Paşa’ydı. İkisi beraber oldukları zaman oğluna nasb ettiği enzar-ı şefkat ve muhabbeti görüp de bu adamın kalbinde caygir olan evlat muhabbetinin ne yüksek derecelerde olduğuna hayran kalmamak kabil değildi. Merhum oğlunu ne kadar severse oğlunun da babasına o derece büyük hürmet ve muhabbeti vardı. İşte onun için şu dakikada kardeşim Cemil Paşa’nın derece-i teessürüne had tasavvur edemiyorum, bunları düşündükçe daha ziyade teessür eyliyorum.
-Yine ona-
-Midilli, 11 Eylül 1316-
-Hemşireme-
-Karadeniz: 29 Temmuz 316-