Mevsim-i şitanın hululüyle kâmilen zevk ve sefasına, hayat-ı saiyanesine dalması lazım gelen Paris şehr-i şehiri bu sene kâmilen başka manzara gösteriyor. Şu Fransızlar ne garip adamlardır! Mutlaka bir elim vaka onları işgal etmelidir. Vilsonlar [Daniel Wilson Skandalı], Panamalar, cenup şimendiferleri davası unutulmuştu. Şimdi herkesin lisanını, her gazetenin başını “Dreyfus” meselesi işgal eyliyor. Dreyfus meselesinin ne olduğunu biliyorsunuz değil mi? Bakınız size hülasa edeyim. Bir zabit varmış, hududun harekât-ı tedafüiye planlarını ecnebiye füruht ile itham olunmuş, divan-ı harp tarafından suret-i hafiyede muhakeme olunmuş Dreyfus ismindeki bu zabitin müebbeden kalebentliğine ve silk-i askerîden tardına hüküm olunmuş, dört sene evvel Amerika müstemlekâtından Şeytan Adası’na tebid olunmuş. Şimdi meclis-i ayan reis-i sanisi Mösyö Şorer Kestener [Auguste Scheurer-Kestner] mahkûmun beraatına ve bu cinayetin başkaları tarafından icra edildiğine kati olarak ortaya şüphe çıkardı.
(…)
Fransızlarca gayet elim olması lazım gelen şu meseleyi bırakınca size yine onlarca hakikaten şayan-ı iftihar olan bir başka meseleden bahseyleyeceğim. Paris’in Bonmarşe [Bon Marché] mağazalarını elbette işitmişsinizdir. Zira bu mağazalar dünyanın en büyük ticarethanesi addolunuyor. Sakın Beyoğlu’ndaki Bonmarşe’yi onun şubesi zannetmeyesiniz. Paris Bonmarşesinin hiçbir yerde şubesi yoktur fakat kendi kendine bir memlekettir. Ha iyi hatırıma geldi. Servet-i Fünûn’un dört beş sene evvelki nüshalarından birinde Paris Bonmarşesinin güzel bir tarihçesi vardı. Karilerimizi o nüshaya sevk ederek ben şurada bu cesim mağazaların müessese ve sahibesi olup ahiren vefat eden Madam Busiko’nun [Boucicaut] bir emr-i hayrından bahseyleyeceğim. Vakıa Madam Busiko vasiyetnamesine bir fıkra dercederek kendi taksimi üzere servet-i mevcudesi irae olunan adamlara verildikten sonra mütebakisi ile erbab-ı zaruret ve sefalete mahsus bir hastane inşasını arzu etmişti.
(…)
-1-
Bugün âlem-i medeniyetin talim ve terbiye-i etfal hususunda enzar-ı dikkatini calip olan bir nokta varsa o da mümarese-i bedeniyeden ibarettir. Hatta o derecede ki mümarese-i bedeniye terakkiyat-ı medeniyenin başlıca esbabından addedilmekte ve vücudu hıfz-ı sıhhate mutabık mümareselerle, idmanlarla takviyeye çalışmazsa tahsil-i ilm ve maarifte bir memleket, bir millet ne kadar ileriye giderse gitsin bundan bir fayda hasıl olamayacağı iddia olunmaktadır.
Bu mühim kaziyenin teşrih ve izahı birkaç noktadan bizi müstefit edebilir. Evvelan Avrupa ulum-ı maarifini iktibasa ihtiyacımız olduğu gibi mekteplerimizin programlarını tanzimde ve ulum ve fünun-ı hazıraya daire-i derslerin mekteplerimiz programlarına ithalinde Avrupa’yı nazar-ı dikkatten dur tutamadığımız ve Fransa, Almanya, İngiltere mekâtibi programlarını cem ve celp ederek bunların tetkikinden bir karar vermeyi münasip addettiğimiz malumdur.
(…)
(Mabadı var)