Londra Hatıratından
[Geçen nüshadan mabad]
Velhasıl bütün bu manzara-i tabiat bende meçhul, anlaşılmaz, mensub-ı nisa bir takım hissiyat-ı biintihaya sebep oluyordu. Gök sevda, lak bir kız, şems-i garbın etrafındaki bulutlar gisu-yı zertar idi. Bir hâl-i istiğrak ve bihuşi ile bilaihtiyar gül rengindeki semaya: “Seni can u dilden seviyorum.” diyordum. Sen! O sen! Kim? Bilmiyordum.
Şimendifer bulunduğumuz yerden dağlara doğru çıkıyor, gece gökten zemine iniyordu. Kesif bir surette inen bu siyah gecenin amakına doğru ilerleyerek tabakat-ı havada derece derece yükseldikçe şiddetli bir soğuk hissediyorduk. Bilmem ne kadar vakit geçti, çok değildi. Bembeyaz bir gecenin içine girdik.
(…)