Yaşamak istiyorlar mıydı? Meşkûk; hayata o kadar cansız ilişkilerle merbut bulunuyorlardı ki ona daha ziyade bağlanmak için hiçbir sebepleri yoktu.
Rana Bacı yirmi sene evvel nikâhlandığı bu Hintlide vahşi bir erkeklikten başka bir şey bulmamış, birbiri üstüne doğurup karşılarındaki mezarlıkta ihtiyar bir çaylağa yuva hizmetini gören bir servi koçanının dibine kendi eliyle gömdüğü altı çocuktan sonra zürriyetlerinin birdenbire kesilivermesi o vakte kadar bir mütemadi hırlaşmadan ibaret olan münasebetlerine biraz sükûnet getirmişti. Her gün bir parça daha takarrür eden, derinleşen bu sükûnet içinde, artık senelerden beri, Bacı ile kocası metruk bir göl durgunluğuyla nasıl cereyan ettiği bilinemeyen bir hayat-ı münzeviye her gün bir parça daha batıp gidiyorlardı. Bazen haftalarca pencereleri açılmaz, yüzleri görülmez, bacaları tütmezdi. O zaman komşuların ağzı açılırdı:
– Bizimkiler yine kuluçkada galiba…
(…)
3
Mösyö F. Dömartens
İlm-ı hukuk ile iştigal edenlere malum olduğu üzere, “Martens” isminde iki allame-i hukuk vardır:
Biri Almanyalı Şarl Dömartens’tir [Charles de Martens] ki diplomasi usul ve kavaidine müteallik mülahazat ve mütalaat-ı musibesiyle iştihar etmiştir. Bu nevi mübahise dair La guide diplomatique unvanıyla telif ve neşrettiği eser-i mükemmel diplomatlığı meslek ittihaz edenlerin kütüphanelerinde mutlaka mevcut bulunur. Diğeri Rusyalı Frederik Dömartens’tir [Friedrich Martens]; bu zat da hukuk-ı düvele ait malumat ve tetkikat-ı mütehayyiranesiyle temeyyüz eylemiştir. Bizim burada mevzubahis edeceğimiz “Martens” işte bu zattır.
(…)