70
Edebiyat ve Ahval-i İklimiye
Edebiyat üzerinde haiz-i nüfuz olan müessirat meyanında arz ve semaya büyük bir hisse ayrılıyor. Ahval-i iklimiyenin insanlara ve binaenaleyh edebiyata tesir-i azimi ezmine-i kadimede az çok malum olmakla beraber zamanımızdaki kadar vazıh bir surette ve bir kisve-i ilmî altında serdedilmemişti. Hâlbuki bugün bir kavmin gerek tarih-i siyasisini gerek tarih-i edebîsini yazmak isteyen zevat o kavmin mukim bulunduğu kıtanın, teşkilat ve terakkiyat-ı fikriye ve maddiye üzerinde ne gibi tesir hasıl ettiğini aradıkları gibi yalnız bir muharririn kabiliyet ve kudretini tahlile hasr-ı mesai ettikleri zaman da bu müessire büyük bir ehemmiyet veriyorlar.
Zamanımızın hangi bir mesele-i felsefiyesi karıştırılsa mutlaka buna dair bir fikrine tesadüf edilmesi hemen muhakkak olan İpolit Ten [Hippolyte Taine] meşhur Lafonten’in [Jean de La Fontaine] tetkik-i ruh ve asarına hasr eylediği bir cilt eserine ahval-i iklimiyenin ehemmiyetini iddia ile başlıyor. Biraz uzun sürecekse de Ten’in o sayfalarını nakletmekten kendimi men edemeyeceğim:
(…)
-Faik Âli’ye-
Üç sene evvel bir müzayededen satın alınmış bir kitap içinde bulduğum bir kâğıtta şu satırları görmüştüm:
“Of, boğuluyorum; ne yazacağımı bilmem ki… Bir şeyler düşünmek, bir şeyler yazmak istiyorum, öyle bir şeyler ki başımdaki girdbad-ı efkârı durdursun, biraz nefes alayım… Neydi bugün gördüklerim, onlar neydi?
Hepsinden evvel ben kimim? Çocukluğunu pek az tanıyan, anasını görmeden, babasının kim olduğunu anlayamadan kimsesiz kalmış bir çocuk, on yaşına kadar akrabasından birinin dest-i ihmalinde büyümüş bir öksüz…
(…)
-17 Kânunusani 1316-