-Geçen nüshadan mabad-
Almanya’nın terakkiyat-ı ticariye ve sınaiyesi – İngiliz konsosloslarının raporları – Almanların esbab-ı refahiyeti – İmparatorluk, teşkilat-ı askeriye, usul-i himaye – Sulh ve serbesti-i mübadele – Terbiyenin tesiri – Fennin temin ettiği menafi – Ticaret mektepleri – elsine-i ecnebiye – Seyyar ticaret memurları – Almanların münasebat-ı ticariyedeki tarz-ı hareketleri – Mister Coe Çembırleyn [Joseph Chamberlain] – Hayat-ı siyasiyesi – Nutukları – Tabiatı.
Her köşede bir seyyar Alman ticaret memuru vardır; bunlar bakarak, tetkik ve mukayese ederek, notlar alarak… hasılı her şeyi zapt ve kayıt eyleyerek mensup oldukları ticaret evine yapılması lazım gelen teşebbüsat ve muamelat-ı ticariyeyi ediyor; ve bu vesaya derhâl tatbik olunarak modalar, renkler, şekiller, müşterilerin arzu ve hevesatını memnun edecek surette tadil ve tebdil olunuyor. Alman kavminin başka bir fazileti daha var: Hatır-nüvazlık, muhadenet-i kâmile, adab-ı nezaket, kabiliyet-i ülfet ve insaniyet. Irkın bu sıfat-ı esasiyesi bir asırdan beri filozofların mevize-i ahlakiyeleriyle kesb-i inzibat ve teeyyüt ederek mali, hatta beşeri bir taavün hâline gelmiştir. İşte bu hâldir ki dâhilen Almanya İmparatorluğu’nu vücuda getirdikten ve ticaret noktasından Almanlara şayan-ı tahsin bir taavün-i biraderane bahş ve temin ettikten sonra haricen de Alman ticaretine, müdekkik ve hatır-şinas bir müteahhit, bir hadim şeklini vermiştir.
(…)
[*] Fransızcadan.
Elizabet dö Frezen, sayfiyesine park hizmetini gören ağaçlı tepeceğin dik yolunu ağır ağır, mahzunane çıkarak üzerinden Provans’taki [Provence] deniz ve dağ menazırının en vasi görülebilen bir kayanın üstünde daha mesut günlerde yaptırılmış kameriyeye oturmuştu. Zir-i payinde, Halep çamlarının yeşil tepeleri bir cihetten Jien [Gien] şibh-i ceziresinin uzun ince yolları, diğer taraftan Bregaskon [Brégançon] mevkiinin müstahkem burnuyla muhat körfezin uzakta mavileşen sathından kopup gelen serin rüzgârla titreşiyor; “Porkurol” Adası sivri kayaları, “Porkuru” beyaz feneri ve “Lovan” çıplak kırları ile ufku örtüyordu.
(…)