Aşk-ı Memnu
Halit Ziya Bey’in bu son romanında birinci, asıl ehemmiyetli çehre, çehre-i vaka Nihal, Adnan Bey’in bu on beş yaşına kadar hayatı bize tasvir olunan küçük Nihal’i, Adnan ve Halit Ziya Beylerin: zira muharrir bu genç kızı babası kadar, hatta daha çok seviyor, babasının bile onu ihmal ettiği zamanlarda muharririn asla müsamaha etmediği, mazlumiyetini, rikkatini, nehafet ve asabiyetini anlatmak için hiçbir fırsatı kaçırmadığı görülüyor. Evvela, henüz çocukken “bu nazik, bu rakik, bu suda yetişmiş bir çiçeğe benzeyen o yaşamaktan şikayet ediyor zannolunan sarı, sarılığında tayyar bir pembeliğin aldatıcı neşveleri hemen solacak bir gül rikkat ve nazikisiyle titreyen hazin çehreleri”, “o hasta iken sizi yalancı handeleriyle aldatmaya, etrafındakileri sahte bir saadet içinde iğfal etmeye çalışan, amakında ruh-ı marizi ağlarken gülen gözlerle” Nihal, “uzun, uçları yukarı kıvrık, nigâhına garip bir yorgunluk hali veren sarı kirpiklerini kaldırarak mavi gözlerinin safiyet-i baharisinde parlayan tebessümüyle” Nihal; sonra, muharrir tarafından Behlül’ün söylediği üzere, Nihal, “ince bir şiir, sanki yalnız gözler için yaseminden yapılmış bir kız”dır. Ve en nihayet, muharrir onu genç kız olmak üzere tasvir ediyor.
(…)
Mabadı gelecek hafta
“Köprüler”
İki köprü kadar birbirine müşabih ne olabilir? Halbuki muhtelif memleketlerin muhtelif medeniyetlerine atf-ı nazar edilecek olursa bazen adi bir geçitten, bazen kalesiyle, istihkâmıyla koca bir şehirden ibaret olan köprülerin şeklen pek ziyade değiştiği görülür. Şüphesiz bu tebeddülatın en birinci sebebi hayat-ı içtimaiye ve siyasiyedeki tahavvüllerdir. Fakat köprü inşası için lazım olan mevadd-ı asliye tenevvü ettirilmemiş olsa idi fen ne kadar terakki ederse etsin bundan bir netice-i hasene istihsal olunamazdı.