-12-
Deha
Güzellik hakkında icra-yı tetkikat eden hükema tabiattaki hüsn ile sanattaki hüsnün yekdiğerinden farklı olduğunu müşahede etmişlerdir. Filhakika, bazı levhalar görülür ki sanatkâr bunda mesela ihtiyar, murdar bir dilenci resmi yapmıştır. Sokakta bu dilencinin kendisine tesadüf etmiş olsaydık ihtimal ki istikrahımızdan başımızı döndürür, geçerdik. Hâlbuki bu levhanın karşısında başımızı çevirmiyor, kemal-i zevk ve incizap ile durup seyrediyor, mahzuz oluyoruz. Kezalik bazı romanlarda tasvir olunan fena ahlaklı adamlara âlem-i hakikatte tesadüf edince kemal-i nefretle yanlarından kaçtığımız halde onları bir romanda görünce kitabı bir hiss-i takdirle “Ne güzel!” diye severek elimizden bırakmıyoruz. Demek oluyor ki birçok şeyler hakikatte hiç de güzel olmadıkları halde tesir-i sanatla kendilerine bir güzellik geliyor. Bundan anlaşılır ki sanat ile hakikat ve tabiat arasına başka bir şey karışıyor. İşte bu “şey” sanatkârın âlem-i hakikate tarz-ı nigeranı, sanatkârın dehasıdır.
Dehanın ne olduğunu anlamak anlatmaktan daha kolay gelir. Bu bapta yazılmış olan eserler bütün okunacak olsa görülür ki sahib-i deha addolunan şairler, ediplerle hükema ve etibba “deha”yı hep muhtelif suretlerle tayin etmek istemişlerdir. Binaenaleyh bir fikr-i tam peyda etmek için dehayı her üç nokta-i nazara, yani şuaraya, hükemaya ve etibbaya göre tetkik etmek lazımdır. Larus [Larousse] ansiklopedisi bu baptaki mebahisi pek iyi cem etmiş olduğundan tetkikatımızı oradan istiare edeceğiz.)
(…)
Bu haftanın “İstanbul Postası” yine kısm-ı siyasimize dercedilmiştir. Oraya müracaat buyurulsun.