-Defter-i Seyahatten Muharreç Sahifeler-
(299. Numaradan Mabad)
Beyrut 8 Teşrinievvel
Bu gece saat altıda eve girdik. Pek yorgun düşmüşüm. Mamafih uykum yoktu. Osman Bey’e “Allah rahatlık versin.” dedikten sonra defterimi ele aldım.
Ne yazacağım? Bugün gördüklerimi mi yoksa hissettiklerimi mi? Müşahedatımı kariin-i kirama hikâye daha doğrusu tadat etmek kolay fakat hissiyatımı tasvir etmek pek güç! Şimdiye kadar çok seyahatler ettim ama böyle çocukluk avanının bir kısm-ı mühimini geçirdiğim yere ikinci defa olarak tekrar gitmemiştim. Onun için ben de birçok hatırat-ı latife uyandıran Beyrut’taki ihtisasatımı, hele yarından sonra Şam’da hasıl olacakları tasvire kadir olamayacağım zanneyliyorum. Mesela bugün araba ile daire-i hükümete giderken eski Dilijans Kumpanyası’nın önünden -ki şimdi demiryolu idare-i merkeziyesi olmuş- geçtik.
(…)
[Hususi Fotografimizden]
İkisi de Servet-i Fünun’a hediye edilmiş, ikisi de karşımda. Fakat ikisi arasında ne kadar fark var. Birisi Türkçe, sevdiğimiz bir lisan, öteki Fransızca, ancak meşmulat-ı edebiyesinden istifade için öğrendiğimiz bir dil. Birisinin üzerindeki isim Halit Ziya, edebiyatımızda maruf ve muhterem bir nam. Diğerinin kabında Öjen Monfor [Eugene Montfort] adı ki biz kendisine karşı ancak lakayt olabiliriz. Halit Ziya’nın eseri, bizim için bir ziyafet-i fikriye, Öjen Monfor’un [Eugene Montfort] kitabı ancak bir Frenk çileğidir. (…)