-4-
“Timsal-i Heyecanî”
Fikirlerimiz birtakım işaretlerle hem-nevimize tebliğ olunabildiği gibi heyecanlarımız da yine böyle işaretlerle tefhim edilebilir.
Heyecanlarımız – birinci makalede izah olunduğu veçhile – ilanihaye devam edemez. Bir müddet sonra şiddetlerini kaybederek nihayet bütün bütün söner. Aşk ve muhabbet, kin ve garaz, zevk ve elem müebbet değildir. Fakat zihnimizde sönmüş olan heyecanlar, – sükûn-ı dimağî kanunu mucibince – vaktiyle kendilerine iştirak etmiş olan ihtisasların tekerrürüyle yine hayat bulurlar. İşte timsal-i heyecanîler iştirak ve telahuk-ı efkâr kanunu muktezasınca eski heyecanları ikaz eden bu ihtisaslardan teşekkül etmiştir.
Temeddün etmemiş bir kavim nezdinde birçok avlarla köye gelen bir sayyad yahut meydan-ı ma‛rekede birçok düşman telef eden bir muharip kendisinin bu halini görenlerin şedit bir hiss-i takdirini celp eder ve kendisi de böyle yüklenmiş olduğu birçok şikârları, yere serdiği bir hayli düşmanları gördükçe kuvvet-i zatiyesinden mahzuz olur. Bu hareketinin efrad-ı kabilede peyda edeceği hissiyat-ı takdirkâraneden telezzüz eyler.
(…)
Bu hafta kesret-i münderecata mebni, romanlarımız maatteessüf derç edilemedi.