-4-
Asar-ı Sanat Nasıl Vücuda Gelir – Emsile-i Tarihiye
Takriben üç bin sene evvel adalar denizi sevahil ve cezairinde gayet güzel ve zeki bir ırkın zuhuru görülür ki mensubini hayatı büsbütün yeni bir surette telakki ediyorlardı. Hintliler, Mısırlılar gibi büyük müessesat-ı diniye içinde yahut Asurlular, İbraniler gibi büyük bir teşekkül-i içtimai altında kendilerini ezecekleri yerde “site” namını verdikleri küçük küçük şehirler teşkil ettiler. Bu sitelerden her biri diğer bir şehir daha tesis edebilir ve bu yeni belde serbest bulunurdu. Şu suretle Bahr-i Sefid sahilinde birçok mamureler vücuda gelmişti.
Bu mamurelerde oturanlar geçinmek için çalışmaya mecbur değildirler. Bu vazifeyi haraç-güzarlar ifa eder, hizmetlerini de esirler görürdü. En fakirinin hiç olmazsa bir esiri vardı. Zaten bu hizmet pek külfetli değildi. Cüzi bir şeyler tagaddi ederler, esvap namına kısa bir gömlekle büyük bir manto kullanırlardı. Hanelerini yalnız içinde uyumak noktasından nazar-ı ehemmiyete aldıkları için dar inşa ederler, hiç tahkim etmezlerdi. Bir yatak, iki üç testi işte en esaslı esas-ı beytiyeleri.
(…)