-Fi 26 Temmuz sene 1314-
-12-
Deha
-Geçen nüshadan mabad-
“Deha” meselesi hususi bir nokta-i nazardan, yani hikmet-i bedayi nokta-i nazarından piş-i mütalaaya alınmalıdır. Çünkü sade büyük sanatkârlara değil büyük kumandanlara, bazı erbab-ı fenne dahi dâhi deniliyor. Dâhilerde her şeyden evvel muhayyilenin icat ve ihtira kuvveti vardır. Bunun için de nazara ve sem’e çarpacak her şey hakkında her dem müteyakkız bir dikkat lazımdır ki suver-i muhtelife-i eşyayı zihne intiba ettirsin; sonra da bir metin hafıza ister ki bunları hıfz etsin. Binaenaleyh bu nokta-i telakkice sanatkâr yalnız kendi mülahazatı ile iktifa etmeyerek âlem arasına karışmalı, çok görmeli, çok işitmeli, çok bellemelidir. İşte bu, “deha”nın en birinci şartıdır. Diğer şartları tefekkür ve mülahazadır. Sanatkâr bu sayede binnefs hakikate vasıl olur ve gaye-i hayalî ile hakikati birbirine mezç edebilir. Bunun için de faal ve müteyakkız bir akıl, derin ve şedit bir ihtisas elzemdir. Homer’in asarı yolunda manzumelerin şairin uykusunda bir rüya gibi vücut buluverdiğini zannetmek büyük bir hatadır. Mülahaza olmazsa – ki insan yalnız bu sayede tefrik, temyiz ve intihap edebilir – sanatkâr eser haline ifrag etmek istediği mevzuuna sahip olamaz. Hakiki sanatkârların, ne yaptıklarını bilmediklerine zahip olmak gülünçtür. Fazla olarak, sanatkâr bütün hissiyatını bir noktada tecemmu ettirmeye de kendisini icbar eyler.
(…)
-17 Temmuz, 1314-