';
370. Sayı / 7. Sayfa

Miladi Tarih: 14 Nisan 1898

Rumi Tarih: 2 Nisan 1314

6. Sayfa
2 Yazı
8. Sayfa
4 Yazı
Musahabe-i Edebiye

-38-

Epeyce bir zamandan beri ceraid ve resaili hemen her gün işgal eden hayide bir bahse bir iki söz ilave edeceğim. Servet-i Fünûn’u okuyanlardan temenni-i afv ederim.

Şimdiye kadar bilmem kaç bin sütun yazı ile tekrar olagelen bu bahiste ne demek istenildiğini tayin için evvela mutalaat-ı mütevaliyeye bir nazar-ı mücmel atfetmek istedim. Bu türlü mübahis üzerine serd-i mutalaatta emsaline tefevvuk eden Ali Kemal Bey’in bir bendi hulasa-i bahsi muhtevi göründü. Hulasa kendilerinin, iddia yine kendilerinin olduğu için bunu aynen almayı münasip addettim.

Bendin mebdeinde asar-ı mütercemenin nekayisi tadat edildiği sırada, hükmü tercümeden ziyade telife şamil olmak üzere deniliyor ki:

“Saniyen bazılarımız ise üsluba ehemmiyet vermeyi azametimize sığdıramıyoruz. Lisanımızda bir ulema geçinmek iddiasındayız. Belki de öyleyiz. Fakat yazdıklarımız saman gibi. Öyle bayağı… Öyle zayıf… Çünkü üslup ile uğraşmaya güya fazlımız manidir! Salisen bir kısmımız da Arabiyi, Farisiyi kale almadan telif olsun, tercüme olsun Türkçede müceddidane kalem yürütmek fikr-i hamındayız. Aklımıza eserse türlü türlü kelimeler, terkipler icat ederiz!”

(…)

“Saniyen” ile “salisen” kelimeleri arasındaki birinci fıkra, üsluba az ehemmiyet verildiğinden mi yoksa üslupla ziyade iştigal edilerek cem-i fikre vakit bulunamadığından mı, her nedense pek müşevveş. Çünkü “üslup” lisanın kavaid-i sarfiye ve nahviyesi manasına alınırsa -ki mübahis-i mükerrereden bu zehapta bulunulduğu anlaşılıyor- lisanda allamelik iddiasında bulunanların, eser-i maarifetlerini elfazın terkip ve tezeyyününde göstermekten başka bir şey düşünmemeleri zaruri iken “Bazılarımız hem üslubu istihfaf hem de lisanda allamelik iddia ediyoruz” demek elbette doğru olamaz.
(…)

Hikmet-i Bedayie Dair

-1-

Şive, Zevk

Şive, şiveye muhalefet… Asar-ı cedide-i edebiye hakkında bir vasıta-i tariz ki her canı isteyen istimal ediyor; çünkü yalnız bunu söylemekle, bu eserlerin şiveye muhalif olduğunu iddia etmekle bir şey yapılmış zannolunabiliyor. Hâlbuki bundan kolay ne tasavvur edilebilir? Diliyle mukarin olmadıktan sonra her isteyen eski, yeni bütün eserleri bu kusur ile itham edebilir. Fakat iş ciddi telakki edilmek istenilirse bunun yek-nazarda zannolunduğu kadar kolay olmadığı anlaşılır. Zira bir eserin şiveye mugayir olduğunu iddia etmek için evvela şivenin ne olduğunu bilmek, bunu tayin etmek lazım gelir. Şivenin ne olduğu hakkıyla meydana çıkmadıkça ortaya sürülecek iddialar hep muterizin kavl-i zatiyesinden ibaret kalmak zaruri bulunur ki bunun da hiç hükmü olmaz. Lakin şivenin ne demek olduğu bu kadar kati bir surette gösterilebilir mi? Bunu hakkıyla tarif kabil olur mu? Zannetmem. Birtakım kavaid-i lisaniye var ki birer mihenk gibidir. Mikyas-ı harare ile havanın mayiatın derece-i hararetini bulup tayin ettiğimiz gibi bu kavaidi elimizdeki eserlere tatbik ile doğru yahut yanlış olduklarını şüpheye mahal kalmayacak surette gösterebiliriz. Fakat şive için böyle kati bir destur bulunamaz. Bunun için şiveyi de zevkte dâhil addetmek zaruri olacaktır.

(…)