İkdam gazetesinden menkuldür:
Malumat gazetesinin hakkı var. Hem yerden göğe kadar hakkı var. Öyle ya? Bir romancı gece gündüz çalışır, düşünür, vücut telef eder, kafa yorar, Alafranga namında bir eser yazar onu İkdam varını sarf eder alır. Paraları tıkır tıkır sayar, sonra öteden Malumat gazetesi herkesin masasına, kasasına, namusuna uzattığı dest-i tehdit ve gasbı bu sefer matbuata doğru itale ederek Alafranga’nın tefrikalarını meccanen kendi sayfasına geçirir. Onunla da kanaat etmez. Müellifinin ve sahip ve naşirinin izni olmaksızın kitap şeklinde basıp intifa etmek emel-i harisanesiyle maarif nezaret-i celilesine müracaat eder. Bunu İkdam bâdi-i taaccüp ve hayret bir cüret olmak üzere telakki eyler. Öyle ya? Malumat’ın dediği gibi şu muamelede şaşılacak ne var? Bu alâ melain-nas bir fiil-i gasp!
Malumat’ın hakkı var. Çünkü Hüseyin Rahmi Bey nev-i şahsına münhasır bir romancımızdır. Hikâyeleri tatlı tatlı okunur. Herkes sever, eseri bulunduğu gazeteye rağbet eder. Malumat ise dereke-i iflasa inmiş, çeke atıyor. Eski sürümünü kaybetmiş, çabalanıyor. Kimseler ele almaz olmuş, garazkârane, namus-şikenane yazmış olduğu makalat ve fıkarat-ı menfaat-cuyaneden herkes bizar olmuş. Şimdi ne yapmalı? Hem nasıl ne yapmalı? Malumat matbaasında Malumat ile beraber Servet, Resimli Malumat, İrtika, Musavver Fen ve Edep, Arapça Malumat, Fransızca Servet gibi varakalar var, bunları doldurmalı, ne ile ve kimin ile?
Ne ile mi dediniz? İşte Servet-i Fünûn, işte İkdam’ın tefrikası. Alıp alıp dizdirmeli. Derç etmeli ki Malumat biraz taze hayat bulsun, bunda şaşılacak ne var? Bad-ı heva para kazanmak dururken neden zahmete girmeli. Nasibe-i insaniyetten mahrum olduktan sonra gül gibi geçin. Bunda şaşılacak ne var? Muharrirlerin hayat-ı namuskâraneleriyle vücuda getirdikleri asarı göz göre gasp etmek mübahmış gibi durma çal.
Hele Alafranga romanının Fransızcaya tercüme edilişi kadar komik bir şey olamaz. Patamoszade Salih Bey’in bu kâr-ı müşkülü ihtiyar ettiğine bakılacak olursa şaşılacak şey bu teşebbüste de var. Fakat Servet ne yapsın? Fransız romanlarını derç etse karileri onları okumuşlardır. Bunun çaresi?.. İkdam’ın romanını gelişi güzel tercüme ettirmek ve müellifinin namı ile nereden alındığı yazılmayarak tefrika etmektir.
Öyle ya! Bunda şaşılacak ne var? İşte Malumat’ı kimse okumuyor. Okutmak için asar-ı mükemmele lazım. Muharrirler bad-ı heva vermiyorlar. Vermiyorlar mı? Malumat da diğer gazetelerde neşredilen eserleri alır. Babasının malı gibi kullanır. O meşrepte, o fıtratta o ahlakta kim olursa olsun mutlaka Malumat’ın yolunu tutar, gasp eder. Ondan sonra da (bu gibi asarın kitap şeklinde neşri için müsaade istihsali lazım geleceğini) söyler. Doğru; bunda şaşılacak ne var?
Servet-i Fünûn
Servet-i Fünûn’un neşriyat-ı edebiye ve fenniyesini ve tefrika ettiği romanlarını bilâ-fütur kendi malıymış gibi alıp çalıp senelerdir ya Malumat ile yahut İrtika ile neşrederek evvela müelliflerin hukuk-ı kânuniyelerine ve sonra hissiyat-ı vicdaniyelerine müdahale eden Malumat ve emsali gazeteler matbaasına karşı İkdam refikimizin balada yazdığı fıkrayı aynen naklediyoruz. Bu bapta tarafımızdan bir söz ilavesine hacet görmüyor isek de Malumat ve emsali gazeteler matbaasının irtikabında haya etmediği tecavüzatı, tarizatı, böyle sirkat-i asarı ve her türlü muamelat-ı namus-şikenaneyi görerek o varak-parelerin maatteessüf birer gazeteden madut olduğunu düşündükçe kendimizi derin bir teessüre duçar olmaktan kurtaramıyoruz.
“İngiliz Meşahir-i Müverrihininden Lord Makule [Thomas Babington Macaulay]”
Bu hafta size İngiltere’nin en büyük müverrihini, Makule’yi [Thomas Babington Macaulay] takdim edeceğim. Şimdiye kadar nazariyat-ı tarihiye ve felsefiyelerini, efkâr-ı edebiyelerini tetkik ettiğimiz esatize-i fikir ve kalem Fransız yahut Alman idi; bunların arasında bir İngiliz yoktur. Hâlbuki sanatıyla, ticaretiyle, siyasetiyle bütün cihana hâkim olan İngilizlerin meşahirini de tanımalıyız. İki asırdan beri Fransa müfekkirin-i ciddiyesi memleketlerine şahsi ve içtimai beyyine-i ahlak için tesisi için Britanya’yı tetkik ediyorlar. Bu müdakkikînin en meşhuru şüphesiz edib-i hakîm İpolet Ten [Hippolyte Taine]’dir. Ve biz de bu yeni zemin üzerinde sendelememek için en ziyade müşarünileyhin rehberliğinden istifade edeceğiz.
-1-
Makule’nin [Thomas Babington Macaulay] tecarüb-i tenkidiye ve tarihiyesi bir takım makalat-ı müntahabeden müteşekkildir. Bu tarz kitaplar pek hoştur; çünkü kari cildi yirmi sayfa okuduktan sonra bırakabildiği gibi nihayetinden yahut ortasından başlayıp okuyabilir. (…)