4
Geçen haftanın şuun-ı edebiyesi içinde en ehemmiyetli mevkii “tenkit” bahsi işgal ediyor. Mamafih H. Nâzım Bey’in, eski fikirlerini müdafa ederek Malumat gazetesinde Mehmed Rauf’a cevap verişinde yalnız “tenkit” mevzubahis edilmemiş, hasbihâllere, itiraflara, itirazlara da büyük bir mevki ayrılmış, hatta asıl mevki bunlara verilerek ruh-ı mesele ile pek az iştigal olunmuştur. H. Nâzım Bey makalesine şu sözlerle nihayet veriyor:
“Servet-i Fünûn heyet-i muhteremesi böyle her hafta birer birer meydan-ı mübarezede bir türlü arz-ı hüner edeceklerse bari her hafta gelecek nüshada kimin irae-i marifet edeceğini haber verseniz de biz de, kariin-i kiram da işin programlarını anlasak…”
Mantık dairesinde düşünmeye, söylemeye, anlamaya alışkın bulunduklarını söyleyen zatların böyle adi mantıksızlık hatalarına düşmeleri ne kadar da tuhaf oluyor. çünkü Servet-i Fünûn’u da Malumat’ı da okuyanlar, meydan-ı marifette irae-i hünere ibtida Malumat muharrirlerinin sıra ile başladıklarını görmüşlerdir. Bu sahife-i maharette bir çalaki-i mantık bir endazane ile ilk arz-ı endam eden pehlivan-ı kalem H. Nâzım Beyefendi’nin kendileridir.
(…)