';
552. Sayı / 5. Sayfa

Miladi Tarih: 10 Ekim 1901

Rumi Tarih: 27 Eylül 1317

4. Sayfa
2 Yazı
6. Sayfa
2 Yazı
Musahabe-i İktisadiye

“İngiltere Ticareti ve Transuval [Transvaal] Muharebesi 

Jak Bardo muharrirliğinde bulunduğu De[?] gazetesine Londra’dan yazdığı bir mektuba şöyle başlıyordu: “1895’te, İngiltere’de cereyan-ı efkâr-ı harp ve münazaa cihetine matuf bulunduğu sırada Oksford [Oxford] Darülfünun’u talebesinin en ziyade iştigal ettikleri mesele muharebatın fevaid ve mehalik-i ticariyesi idi. Akşamları, Gotik tarz-ı mimarisinde inşa edilmiş yemek salonlarından çıkar çıkmaz gurubun son ziyalarının bahçenin eşcar-ı asar-didesi arasında ufulüne bakarken, lahn-ı dinînin nagamat-ı durâdurunu sükûn-ı leyl içinde dinlerken, hep bu mesele zihinlerini işgal ediyordu. 

(…)

Edebiyat-ı Hazıra

Bir Yazın Tarihi 

Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu gibi birçok eserlerin pederi olan Halit Ziya’nın hayat ve âlem hakkında felsefesine dair bir fikir peyda etmek için yalnız bir kitabını piş-i tetkik ve tahlile almak kifayet etmez. Olabilir ki birinden çıkan manayı diğeri tadil veya  itmam ve takviye edebilsin. İşte bunun için “Bir Yazın Tarihi” ünvanı altında toplanan hikâyelerden istihraç edeceğimiz netayici bir kayd-ı ihtiyat ile telakki etmek lüzumu aşikârdır. Halit Ziya’nın bütün asar-ı münteşiresi hakkında böyle ayrı ayrı tahlilatta bulunduktan sonra hepsinden çıkacak manaları terkip etmeli; işte ancak o zaman Halit Ziya hakkında heyet-i umumiyesi itibariyle bir fikir peyda edilebilir. Binaenaleyh bugün Bir Yazın Tarihi’ni okuyarak hâsıl edeceğimiz fikir bir dereceye kadar nâtamam ve kabil-i tadil olmak zaruridir. Bu noktada gaflet etmemek için şu ufacık mukaddimeye lüzum gördüm. 

Halit Ziya hayat-ı hakikiyeye bir müdekkik ve müşahit nazarıyla bakmıyor. Onun gözlerinde sanki sihir-amiz bir perde-i sanat vardır ki manzuru olan safahat-ı hayatı bütün bütün başka türlü tebliğ eder. Yazın Tarihi’ni terkip eden hikâyeler arasında hayat-ı hakikiyeye temas eden eserlerden hangisi okunsa bunun hayatımıza pek yakından taalluk edemediğini itirafta tereddüt etmemek kabil değildir. 

(…)