18 Mart 1312
O gün hava ne kadar güzeldi. Mevsim-i şitanın tesirat-ı baridesinden yeni kurtulmuş olan İstanbul şehr-i şehiri sanki mütebessimane gülüyor, dünya da emsali bulunmayan Boğaziçi’ne doğru sevk olunan nazar birbirinin aguş-ı muhabbetine atılırcasına iki sahilin teşkil ettikleri vaziyete hayran oluyordu.
İntizam ve letafetiyle limana bir başka revnak vermiş olan rıhtımın kenarından bir sandala atladım. Eşyam bir şemsiyeden ibaretti. Ha sahi unuttum, cebimde dahi bir ufak “Poket Kodak” [Pocket Kodak] vardı. “Poket Kodak” namından dahi anlaşıldığı üzere cepte gezebilir zarif bir fotoğraf makinesidir. Tulu 9 buçuk arzı 7 irtifası 6 santimetreden ibaret, adeta güzelce bir sigara kutusu.
(…)
İstanbul şehri pek uzakta kalmıştı. Marmara’nın rakit sularını yararak gidiyoruz. Vapurun vasatında durdum, arka güverte üzerinden tebaüd eylediğimiz şehr-i şehire doğru bakmaya başladım. Resimde şu manzarayı sizde görüyorsunuz.
(…)
“Surre-i Hümayun”
Adat-ı Dirine-i Saltanat olduğu üzere bu sene-i mübarekte dahi Şam-ı Şerif’ten bir alay-ı vala ile hareket eden surre-i hümayun-ı meymenet-i makrunun bir kıta resmini derc-i sütun etmekle ilan-ı bahtiyari eyleriz. Resmimiz mahmil-i şerifi hamil olan deveye oturmuş olarak irae eyliyor. Etraftaki zevat surre-i hümayun memurini ile erkan-ı vilayet-i celileyi teşkil eyliyorlar. Bu sene-i mübarekte surre-i hümayun emanetine tayin buyurulmuş olan atufetlü Cevat Beyefendi Hazretleri dahi bu meyanda müşahede olunmaktadır.
(…)