İhtimal ki nazar-ı dikkatinize tesadüf etmiştir, Tünel’in Galata cihetindeki methalinde asılı ilan levhaları arasında küçük bir çerçeve, küçük bir ilan:
La société des amies de la jeune fille
Bu ilanın garip, kimsesiz genç kızları himaye etmek, onlara yer bulmak, hasılı hangi bir suretle olursa olsun imdatlarına yetişmek için teşekkül etmiş bir cemiyete ait olduğunu anlamakta güçlük çekilmez; hatta bundaki “genç kız”dan maksat kimler olduğunu, hangi biçareler olduğunu kestirmek de kolaydır: Her gün yüzlercesi memleketten memlekete; gurbetten gurbete, zaruretten zarurete, nihayet levsten levse atılan zavallılar ki yurtlarından mürebbiyelik, sanatkârlık, muganniyelik, hizmetçilik, aşçılık diye çıkıp daha doğrusu çıkarılıp götürüldükleri uzak memleketlerde aç, üryan bırakılarak en sonra fuhuşhanelere düşüyorlar ve bu mezbelelerde sefaletten, hastalıktan, evet hastalıktan ve sefaletten mahv oluyorlar.
İşte bu biçareleri sefaletten kurtarmak için cihan-ı medeniyetin her tarafında hayır-endiş, insaniyetperver cemiyetler vardır. Bunlar –mahza kimsesizlikleri, zaruretleri sebebiyle- birtakım ırz ve namus muhtekirlerinin baziçe-i menfaati olarak sukuta hazırlanan masumeleri o alçakların pençe-i ihtiyalinden kurtarmak için uğraşırlar. Namus muhtekirleri… Evet, yine o cihan-ı medeniyetin her tarafında o hayır-endiş ve insaniyetperver cemiyetlerin her türlü teşebbüsat ve icraatına rağmen birtakım eşhas-ı muzlime namus ve ismet ticaretiyle meşguldürler. Buna ticaretten ziyade kaçakçılık namı verilmek münasip olur; çünkü meta-ı ticaret, o zavallı genç kızlar memleketlerinden kaçak suretiyle ihraç edilerek en uzak yerlerde, Asya’nın, Amerika’nın işlek limanlarında bazar-ı intifaa çıkarılır.
(…)
Bu fenalığın önünü almak esbabını tezekkür için ahiren, Haziran içinde, Londra’da bir kongre içtima etmiştir. Avrupa milel-i mütemeddinesinden hemen hepsi buraya aza göndermişlerdir. Kongre en ziyade şakilerin tarz-ı muhakeme ve tecziyelerine ait tedabire atf-ı nazar ederek bu hususta pek müfit müzakereler cereyan eylemiştir.
(…)
[İmza: Diran Çırakyan]