Her yerde olduğu gibi bizde de asar-ı kalemiye – tesir nokta-i nazarından – iki kısma ayrılır. Bir takımı okunduğu zaman zevk ve hüsnü, fikir ve hayali tatyib ve tehziz, tenvir ve tehyiç eder. Kemal-i telezzüzle okunur. Okundukça lezzetyab olunur. Bu kısm-ı müellifanın en büyük meziyeti her vakit okunabilmesidir. İşte bu hassadır ki eserlerin ve onlara izafetle müesserlerinin beka-yı nam ve şanı temin eder.
Diğer kısma dahil olan asarın tevlit ettiği seyyale-i tesir bir an içinde ruhtan ruha, kalpten kalbe, zihinden zihne, nihayet kalemden kaleme intikal eder. Alem-i tasavvur ve tasvirde tabii ve gayr-ı ihtiyari bir tahavvül husule getirir. Bu yolda bedayi-i kalemiyenin intişarından sonra yazılan kitaplarda -yahut- bu türlü eshar-ı bahar-ı marifetin infilakını müteakiben açılan yapraklarda onların bir eser-i nüfuz-ı maneviyesi, bir nefha-i hafye-i sahiranesi müşahede ve iştimam edilir. Bu nev mücellidanın en küçük fazileti hiçbir zaman elden bırakılamamasıdır. İşte bu hikmete mebnidir ki her kavim içinde bir asırda birkaç eser eshab-ı telif ve tahrire meşk-i taklid olmak, birkaç sahib-i deha ve hüner-i erbab insaf ve vicdan tarafından üstad-ı irfan add olunmak şerefine nail olur.
Pejmürde’nin şu iki kısımdan hangisine dâhil olduğunu bizim tayin etmemize hacet yoktur zannederiz. Az bir müddet intizara katlandığı hâlde bunun -edebiyatımızca vücuda getireceği tagayyür ve teceddütten- nasıl bir gevher-i bî-paha-yı kemal olduğu kendi kendine anlaşılır.
(…)
“Tecelli”
Sen ne kudretsin ki her nakş-ı kemalin aynısın!
Sen ne fıtratsın ki her nur-ı cemalin aynısın!
(…)
“Mebhas-ı Lisan”
Osmanlı lisanı sahihan vazıh selis ve her türlü terakkiyata müsait ve müstait bir lisandır. Bu söz benim sözüm değil bütün lisan ulemasının takdiridir. Elbette İngiliz, Alman, Fransız lisanlarının bugünkü mertebe-i kemaline nazaran ikinci derecede bir lisan olduğunda şüphe yoktur. Şiire elverişli ise de fene ve felsefeye elverişli değildir. Fakat hiçbir lisan mükemmel değildir, daima tekemmül etmektedir. Şu kadarcık bir mülahazada olsun (lisan meselesiyle meşgul olan) erbab-ı nazar müştereken çalışmış olsaydı iş bir dereceye kadar kolaylaşırdı, bir adım ileri gidilmiş olurdu. (…)