Medeniyetin meluf bulundukları hay ve huy daimisinden bir hava-yı barid-i gına hissetmeye başlayanlar tabiatın sükunet-i sarfasından da bir buy-u melal alarak ekseriya elim bir bikararlık içinde kalır. Onlar için izdiham tahammül-şiken, yalnızlık müziçtir; gürültü azap, sessizlik ıstırap verir. Öyle bu mevki isterler ki izdihamları gürültüsüz, gürültüleri ıssız, ıssızlıkları izdihamlı olsun. İşte cebel-i Lübnan sanki böyle hassaten büyük şehirlerin gulgule-i izdihamından kaçan muztaribler için halk olunmuş mevaki-i güzidedendir. Bu yerlerin sükût ve sükunu bazı mahallelerin samt-ı pürfüturuna benzemez: Alam-ı cismaniyeyi ab ve hava-yı saffetiyle, ıstırabat-ı ruhaniyeyi elhan-ı munisesiyle uyutur.
(…)