Fransız Şura-yı Hazırası
1
Parnas Meslek-i Edebisi ve Sembolizm
Diplomatlar Avrupa’yı istedikleri kadar ayrı ayrı hükûmetlere tefrik etsinler; ilmin vatanı olmadığı gibi edebiyat da hudud-ı memalik denilen mevani-i suniyeyi dinlemeyerek bütün cemiyat-ı mütemeddineye peyda-yı şümul etmeye meyyal bulunuyor. Bugün münhasıran bir Fransız edebiyatı, bir Alman edebiyatı, bir İngiliz edebiyatı, bir Rus, bir İskandinav, bir İtalyan edebiyatı bulunamaz. Çünkü her memleket halkı bir Sedd-i Çin dahilinde, bütün insanlardan ayrı yaşamıyor. Fransa’da yaşayan bir şair Viyana’da da, İstokholm’de de, Petersburg’ta da aynı takdirle biliniyor ve okunuyor. Alman edebiyatının bir İngiliz şairine, bir İskandinav facia-nüvisinin bir Fransız romancısına ne dereceye kadar medyun-ı sünuhat olduğu araştırılıyor. Vakıa hususi edebiyatların, millî edebiyatların beşerî bir edebiyat-ı umumiye hâline geçebilmesi henüz yakın bir zaman için takdir olunabilecek şeylerden değildir. Lakin şu muhakkak ki tekâmül-i umumi-i edebiyat milel-i mütemeddineyi hep bu uhuvvet-i fikriye tarikine sevk ediyor.
Biz de bu seyl-i tekâmülden hariçte olmadığımız görülmektedir. Bunun için hiç değilse Avrupa edebiyatlarından birini bihakkın bilmek, o vasıta ile edebiyat âlemindeki tecelliyat-i nevini takip etmek, bu cereyan-ı sanatın içinde bulunmak elzemdir, bir şart-ı hayattır.
Serair-i Hüsn ü Ân
Gözler
Viktor Hugo [Victor Hugo]: “İnsanın gözleri bir penceredir, zihninden gelen geçen fikirler orada görülür” diyor. Bufon da [Georges-Louis Leclerc]: “Göz ziya-yı fikri ve hararet-i hissi alır, akseder” yolunda bir hikmet saçıyor, ilm-i teşrih müntesibini ise gözleri, o kadar sevdiğimiz o güzel gözleri birtakım âlât-ı ziyaiyeye benzetirler, birtakım adeselerden mürekkeptir, derler. Bu adeseler hariçten gelen şuaları, eşya-yı hakikiyenin hayallerini bir fotoğraf camının üzerinde tersim eder gibi en dâhilde bir tabakanın, bir şebekenin, üzerinde toplarmış ve biz de bu suretle görürmüşüz.
Hâlbuki her şeyden evvel gözlerde bir güzellik arayanlar ne Viktor Hugo’nun sözlerinden, ne Bufon’nun hikmetinden, ne teşrihkârların hakikatinden hoşlanmazlar. Onlar için nazarın manası, gözün büyüklüğü, rengi rüiyetin keyfiyet ve mahiyetinden elbette daha ziyade haiz-i ehemmiyettir. Mamafih bunlar birbirine o kadar merbuttur ki bir adamın yalnız manzara-i çeşmanına göre hakkında bir hüküm vermek isteyenler mutlaka hepsini birden nazar-ı dikkate alırlar. Oh, itiraza lüzum yok, bunlar bir hakikat olmak üzere söylenmiyor, yalnız tetkik ve müşahedeye müstenit bir netice ki tahallüf etmesi pek muhtemeldir.
(…)