Edebiyat ve Musiki*
[*]Fransızcadan.
Edebiyat ile musikinin aynı zamanda geçtikleri safahat-ı tekamüle bakılacak olursa bunların birbirine müşabih olduğu görülür. Faraza Fransa’da on sekizinci asrın ilk nısfında musiki hafif, latif, nahif bir hâlde iken Fransız edebiyatı da aynı evsafa malikti. Sonra, birkaç sene geçip de Fransızlar semanın lacivertliğine çemenzarların yeşilliğine, ormanların esrar-alud karanlığına meftun oldukları; hülya, o şerbet-i müskir ve müsekkin, kalpleri mestettiği, uyuttuğu; nesim ile sallanan çam ağaçlarının zemzemesinden, kumlu sahilde olan dalgacıkların feşafeşesinden tatlı bir hüzün ile zevk aldıkları vakit musikinin afakı da genişlediği gibi şümulü de derinleşmiştir.
Musiki sanayi-i nefisenin en şahsisi olduğu için şiir gibi teheyyüc-i hissiyattan müstefit olur, edebiyat ile birlikte tebdil-i evsaf eder. Berliyöz’ün [Hector Berlioz] musikisi Viktor Hügo’nun şiirleri gibi romantiktir; o şiddet, o meluniyet, o muhterisane tasvir bu musikide de his olunur. Bunların da menba-ı ilhamı romantik eserler gibi ya Şekspir’dir [William Shakespeare], yahut bir Alman menkıbesidir. İkinci imparatorluk zamanında Offenbahın [Jacques Offenbach] hafif, müstehzi, zarif, çapkın musikisi Teodor Dö Banvil’in [Théodore Faullain de Banville] müstehziyane şiirleriyle muasırdır. Otuz sene sonra musiki Vagner’in [Richard Vagner] elinde mümkün olduğu kadar gayrişahsi bir renk kesbederek taharri-i hakikate ehemmiyet verir, ilmî olur; o zaman ise edebiyatta natüralizm mesleği galebe çalar.
Bu müşabehetler yalnız Fransa’ya, Fransa’nın şu zikrettiğimiz devrelerine münhasır değildir, her zaman ve her yerde edebiyat ile musikinin aynı safhaları irae ettiği görülmüştür. Asıl şayan-ı ehemmiyet olan cihet edebiyat ile musikinin birbiriyle haiz oldukları münasebatın tayinidir.
(…)
Balzak [Honoré de Balzac]
3
Üslubu
Klasik eserlerle perverde, Fransız lisanına bihakkın aşina sahib-i zevk bir adama Balzak’ın [Honoré de Balzac] kitapları verildiği zaman şu komedyada hazır bulunulur:
Bu zat o on altı büyük cildi biraz korku ile eline alır. İşte okunacak birçok şeyler, hem de yeni. Son zaman muharrirleri pek çok yazı yazıyorlar. La Bruyer [Jean de La Bruyère] daha vaktiyle o ana kadar her şeyin söylenmiş olmasından şikayet ediyordu. Bu yeni çıkma bu kadar uzun uzun anlatacak ne buldu? Mamafih kemal-i ihtiyatla biraz okumaya karar verir, tecrübe için rastgele birkaç yaprak karıştırır, şu kelimeye tesadüf eder: “Gayet nefis bir maddiyetperestlik Flamen adatının kaffesinde muntabidir”. Gözlerini alabildiğine açar, çünkü “maddiyetperestlik” denilen bu ekşi yüzlü mahlukun nişanelerini, intibaalarını ömründe hiç görmemiştir. Biraz düşünür, bunların ne demek olacağını yavaşça tercüme eder, hiç şüphesiz muharririn maksadı: “Flamandiyalılar istirahat-i vücudiyelerine müteallik adatta pek ince şeyleri bile ararlar”, demektir.
Bu ilk tecrübeden biraz mütevahhiş olarak başka bir kitap açar ve okur: “Teehhül maddesindeki fazilet-i umumiye bilançosundan tahassül eden maddi ve içtimai kıyas-ı mukassemden kurtulmak gayr-ı mümkündür”, bu ise haşindir. İhtimal ki Mösyö dö Balzak şöyle sade bir ifade intihab etseydi daha iyi ederdi:
(…)