Balzak [Honoré de Balzac]
2
Tarz-ı Tefekkürü
Hepimizde harekatımıza hakim öyle bir âdet vardır ki kimimizi iptida şuraya, sonra öteye bakmaya, bu bakışlarımızı uzatmaya, aralatmaya, süratlendirmeye, yavaşlandırmaya mecbur eder; filan manzaranın karşısında bize birtakım teşbihler telkin eyler, başka bir manzara muvacehesinde bir felsefe, ötede bir istihza uyandırır. O surette ki bu mecburiyet insanın tabiatı, ihtiyar ve iradesi, zevki hâline geldiğinden nasıl bir eser yazarsa yazsın mutlaka bu ihtimalattan birine düşmeye mecburdur. Ulema buna “usul” namını verirler, sanatkârlar muhibbe-i fıtriye derler. İşte şimdi de Balzak’taki bu muhibbe-i fıtriyeyi tetkit edeceğiz. Balzak sanatkârlar gibi değil âlimler gibi işe başlardı. Tasvir ve tersim edeceği yerde teşrih ederdi. Eşhas-ı vekayinin ruhuna, Şekspber [William Shakespeare] yahut Sen Simon [Saint Simon] gibi ilk hamlede ve şiddetle girmezdi.
(…)