-3-
Tenkit ve hüsn meselesine dair H. Nâzım ve A. Nâdir Bey’er tarafından söylenen bir sürü yanlış sözler için evvelki hafta “Hayat-ı Matbuat”ta yazılan reddiyeye geçen hafta A. Nâdir Bey tarafından Malumat’ta cevap verildi, ve bu cevap da tam kendisinden beklenilen tarz ve üslupta zuhur eyledi. Mübahasede hak kazanmak karşısındakine çocuk, adi muharrir, cahil, söz söylemeye yanıyor, sana ben ders veririm gibi sözler sarf etmeye, kendi kendisini medh eylemeye vabeste bulunsaydı A. Nâdir Bey davayı kazandı, hatta bunun da fevkine çıktı diyebilirdik. Çünkü bi-nasip kalemler arasında cereyan eden münakaşat-ı malumeye has olan bütün o mahut ibarat-ı tezyifiyenin hiçbirini A. Nâdir Bey ihmal etmemiştir. İbtida “Hüseyin Cahit Bey, Raik Vecdi Bey’in musahabe-i edebiyesine yazdığım cevaba karşı bir şeyler söylemeye yeltenmiştir!”, ibaresiyle işe koyularak en adi mübahaseler de tarafından mütesaviyen tekrar edile edile çürüyen, taaffün eden şu “yeltenmek” kelimesiyle büyük bir kudret-i münakaşa, büyük bir zarafet-i tab eseri izhar ediyorlar.
(…)
Esperanto
Asr-ı sabıkta, şimendifer ve vapurlarla mütenasip surette beynelmilel münasebat çoğaldıkça efrat beyninde, anlaşılamamaktan mütevellit mehaziri def için iptidalarda elsine-i mevcudeden birinin lisan-ı umumi olmak üzere kabulü, ve git gide bir lisan-ı sınai-i beynelmilel icadı fikri, hemen her sene ve hatta bazı kere altı ayda bir meydan-ı münazaraya atılmıştı.
Elsine-i mütedavileden birinin lisan-ı umumi mertebesine isadı, o lisanla mütekellem olmayanların haysiyet-i kavmiyesine dokunarak ve alelhusus herkesin iyi bildiği lisanın, tercüman-ı efkâr olmakta gösterdiği suhulet ve seyyaleti diğer lisanlara takaddümü iddia ettirecek derecede cesaret ve itimat bahş olduğundan, birçok itirazları mucip olmakla bundan vazgeçilmiştir.
Fransızcanın Napolyonlar zamanında kesb ettiği ittisa bir zamanlar aranılan şeyin bulunduğuna kanaat verecek dereceye varmış iken yalnız diplomatlar ve ulema beyninde vasıta-ı muhavere ve muhabere olmaktan ileri geçemedi.
Lisan-ı umumi tabirini lisan-ı yegâne-i umumi diye telakki etmemeliyiz. Kabulü tavsiye edilen bir zeban-ı muavendir. Yoksa tabirin delalet ettiği manada yani sükkan-ı arzın lisan-ı maderzadını terk ile kabul edilecek yeni lehçeyi mütekellim olması gibi bir teklif-giran kimsenin hatırına gelmemiştir.
(…)