Halit Ziya ve Hikâyeleri
Bir Yazın Tarihi intişar etti. Üç dört cilt teşkil edebilecek müteferrik küçük hikâyeleri bertaraf edilirse bu Halit Ziya’nın beşinci “kitabı”dır: Nemide, Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekâsı, Mai ve Siyah ve son eseri… Bugünkü muharrirler arasında bu kadar kıymetli beş eser neşrine muvaffak olan ve bu eserlerle onun gibi bir tesir-i amik bırakan hiç kimse yoktur; bunun için uzun ve ciddi tetkike tahammülü, tahammül ve liyakati vardır.
Bugün bunları evvelden hiç tanımamış bir müdekkik bile sıra ile hepsini okursa muharririnin tekemmüle doğru attığı hatavat-ı muvaffakiyeti derhâl görür, on sene evvel yazılan ve bir dereceye kadar tecrübe-i kalem addolunabilen hikâyelerinde bugün bile takdir olunacak bir şeyler olduğunu teslim eder; fakat o eserlerin gelip tenvir ettikleri âlem-i edebiyatımızdaki tesir ve ehemmiyetlerini bilerek okuyan bir adam için ilk eserin nasıl bir hatve-i kemal olduğu daha mukni bir surette tezahür eder; işte ben kendini bu nokta-i nazardan mütalaa edeceğim.
(…)
Her muharririn eserlerini ciddi bir mütalaadan sonra hayata, ruha dair, zamanını işgal eden mesail-i mühimme-i hayatiye ve ruhiyeye dair bir zübde-i ihtisasat ve mütalaat, yeni bir fikir bu mesailin o dimağda ahzettiği şekil ve surete dair bir hülasa, bir yeis yahut bir ümit, nihayet mütalaadan evvel mevcut olmayan bir şey hasıl olur; yahut zaten mevcut fakat naim ve müphem bir his teammuk ve tezahür eder. Halit Ziya’nın eserlerinde böyle hayat ve heyet-i içtimaiyeyi tarz-ı telakkisine dair kanaat-bahş tafsilata rast gelemeyiz; hayır, onun eserlerinde bunların hiçbiri yoktur, onun eserleri şiir ve sanattan mürekkeptir.
(…)
Hamidiye Etfal Hastanesi’nde Ameliyat-ı Cerrahiye
[İmza: Diran Çırakyan]
16
Ten [Hippolyte Taine] ve Asarı
-500’üncü numaradan beri mabad-
Sanatkâr melekât-ı müktesebe ve tabiiyesine tebaiyetle eser kaleme almakta muztardır; yani eserinin tabayi-i hususiyesi müfekkiresinin bazı hasiyetlerinden tevellüt eder. Bir eserin hususiyat-ı bediiyesi bazı nevi heyecanattan, tesavirden, eşhas-ı vakayiden, efkârdan, sanihat ve hatırattan, ihtisasattan mürekkeptir. Bu tesavir ve efkâr eser-i sanata intikalden evvel onu idrak ve hissedenin müfekkiresindedir; ve her şahsın ena ve müfekkerisini terkip eden bunlardır. Bu hadisat-ı dimağiyedir ki sanatkârın hayat-ı ruhiyesini teşkil eder.
Merime [Prosper Mérimée], Flober [Gustave Flaubert], Lökont dö Lil [Leconte de Lisle] gibi bazı muharrirler, birçok ressamlar, ekser mimar ve heykeltıraşlar, Gluk gibi musikişinaslar eserlerinden her nevi müdahale-i şahsiyeyi bertaraf etmeye çalışmışlardır. Bunların eserlerinden hissedilen heyecan gösterdikleri menazır ve beyan ettikleri efkârdan mütevellittir. O gibi müellefatta eserin hissiyatıyla muharririn tabiat-ı maneviyesi beynindeki münasebatı tetebbu daha ziyade ihtimam ve takayyüde muhtaçtır.
(…)