10
Terbiye-i Avam – Küul-perestî – Müzeler ve mütalaa salonları – Umuma mahsus darülfünunlar – Belçika ve Almanya’da terbiye-i umumiye – Anatol Frans’ın [Anatole France] nutku – Gustav Jefrova [Gustave Geffroy] – Afv-ı lahiyası – Ernest Lavis’in [Ernest Lavisse] daveti – Klemanso’nun cevabı [Georges Clémenceau] – Jozef Reynak’ın [Joseph Reinach] mütalaası – Valdek Ruso [Pierre Waldeck-Rousseau] kabinesinin kararı – Meclis-i ayanın layihayı kabulü – Müstamerat ordusu – Kuvve-i bahriyenin tezyidi – Buğdaylar hakkında bir kanun.
Avam-ı nassın talim ve terbiyesi lüzumunu his ile onların da ağdiye-i fikriyeden, lezaiz-i hüsnden istifadeye hakları olduğunu teslim eden mütefekkirinin teşebbüsat-ı hususiye ve taavün-perveranesi sayesinde bugün Avrupa’nın hemen her noktasında umuma mahsus darü’t-tedrisler, müzeler, konferanslar, tiyatrolar vücuda getirilmektedir. Bu tasavvur-ı alicenabanenin bi’t-tamam kuvveden fiile gelmesine mukavemet eden esbab-ı manieden en birincisi küuldür. Bu ateşi birtakım biçaregan amele, erbab-ı mesai kurumuş boğazlarına, boş midelerine akıtarak mahvolan şebabı, biten kuvveti, sönen harareti onunla iade etmek zannında bulunuyorlar; sonra daha aşağı, daima aşağı sukut ede ede vadelerinden evvel, arkalarında mükedder ve hasta çocuklar bırakarak ölüp gidiyorlar!.. Etten ekmekten pek ziyade ucuz olan bu zehre Avrupa’da kadınlar da erkekler kadar münhemiktir. Yirmi paraya verilen bir kadeh apsentle gurur, mestî, nisyan elde ediliyor. Bu bir saatlik bir günlük saadetidir ki her dakika istihsali mümkündür. Hayat-ı hakikiyelerinden firar ile birtakım sınai, gayr-i tabii zevkler arkasında dolaşan bu biçareleri düştükleri mezlaka-ı sefaletten tahlis için en müesser tedbir seviye-i fikriyelerini terfi etmektir. Hayat-ı beşeriyede mey-harlıktan, sarhoşluktan daha payidar, daha ulvi, daha leziz ve samimi zevkler olduğunu göstererek hâlî ve müsait vakitlerini terbiye-i maddiye ve maneviyelerine sarf etmek için meyhanelerin, kafe konserlerin karşısında kendilerine mahsus darülfünunlar, darü’l-mütalaalar, dar’ül-iştigaller tesis etmelidir.
İtalya’da olduğu gibi memleketlerinde de en adi bir kasabanın bir eser-i sanata tasarrufla müstefit olmasını arzu eden İngilizler şehirlerinin cinayet, sefalet, küul kusan sokaklarında bile avama mahsus müzeler vücuda getirerek sanatın ziya-yı feyzkârıyla o muzlim yerleri tenvir ediyorlar; onların nazarında sanat yalnız zenginlerin sofraları üzerine tezyid-i iştiha için konulan bir çerez değil, belki umum halkı, umum insanları tagaddiye edecek bir taamdır.
(…)
Terbiye-i umumiye için en ziyade sarf-ı mesai eden memleketlerden biri de Belçika’dır. Burada ulum ve fünunun her şubesine mahsus umumi darülfünunlar tesis edilmiştir. Tedrisat katiyen fenni bir usule tabidir.
(…)
“Sinop Şehri ve Limanı”
Sinop Anadolu-ı şahanenin Karadeniz sahilinde en vasi ve mahfuz limanını teşkil eden bir liva merkezidir, liva Boyabat ile Ayancık kazalarını şamildir.
Şehir esasen on, on beş mil muhitinde büyücek bir yarımadanın teşkil ettiği 180 metre arzında bir berzah üzerine bina edilmiş ve ehemmiyet-i tarihiyesiyle mütenasip bir sur ve kale ile muhat ve mahfuz bulunmuştur. Muahharen nüfusun tekessürüyle sur haricinde meskenler inşasına mecburiyet hasıl olduğundan memleket bugün, nısfına karib miktarı haric-i surda olmak üzere, bin yüz üç haneden ibarettir.
Altı bin beş yüz yetmiş bire baliğ olan nüfusu şu yolda inkisam eder:
1565 Zükûr 1667 Zükûr
1878 İnas 1461 İnas
________ ________
3443 Müsellem 3128 Rum
(…)