-2-
Hukuk-ı Düvel
Kara Sularındaki Sefain Üzerinde İka Edilen Ceraime Dair Mütalaat
Kara sularında şamandıra-yı bend olan süfün-i harbiye yahut açık denizlerde seyir ve seyahat eden sefain-i ticariyenin tabi olacakları ahkâm-ı adliye fen nokta-ı nazarından mükemmelen tayin edilmiştir: Bu gemiler, devlet matbuaları arazisinin bir kıta-ı müteharrikesi mesabesinde olmak haysiyetiyle memleketlerinin hakk-ı hakimiyeti üzerlerinde baki ve cari olacağından derunlarında ika edilen ceraimin rüyetine hükûmetlerinin kuvve-i adliye-i cezaiyeleri salahiyetdardır[*]. Aynı katiyet bir ecnebi devletin kara sularında bulunan merakib-i bahriye-i ticariye hakkında mevcut değildir; işte buna binaen derunlarında bir cinayet veyahut cünha-ı fiili ile müttehim bulunanların muhakeme edilmek için hangi kuvve-i adliyeye tevdii lazım geleceğine dair hukuk-ı şinasan beyninde ihtilaf hüküm-fermadır. Filhakika öyle bir hâl vukuunda sefain-i ticariyede süfün-i harbiye gibi haric-i ez-memleket “L’exteritorialité” imtiyazından müstefit midirler yoksa bir memleketin kara sularına duhulleriyle beraber bu suların tabi bulunduğu araziden bir kısım olmak üzere mi addolunmalıdır?.. Bu iki suretten birincisi kabul olunursa cürüm bittabi geminin tabi olduğu devlet-i muhakemenin hakk-ı rüyeti dâhilinde kalır, ikinci surette ise geminin lenger-endaz bulunduğu sulara hakim olan memleketin kuvve-i adliyesi salahiyetdar olmak iktiza eder.
(…)
[*] V. Perles – Manuel de droit maritime international, P. 80, 109 et suivantes.
İtalyanca Bir Sarf-ı Türki
Napoli şark mektebinde Türkçe muallimi Doktor Luiçi Bonelli [Luigi Bonelli] tarafından:
Elementt di grammatical turca osmanli
Namıyla bir sarf-ı Osmani telif edilmiş ve bir nüshası idarehanemize gönderilmiştir. Bu kitap üç kısım üzerine mürettep olup birinci kısım ecnebilerce anlaşılması o kadar güç olan elifba tertibatından, ikinci kısım sarf-ı Osmani’den ve üçüncü kısım nahvdan bahistir.
Birinci kısımda müellif bir cetvel tertibiyle yazıda hurufatın eşkâl ve evzaını göstermiş, bir tarafa da hurufatın ebced hesabınca kiyem-i muteberesini de ilave etmiştir. Bu cihetçe Türkçe tahsil etmek isteyen İtalyanlar için bir suhulet-i fevkalade irae edilmiş demektir. Fakat müellif en ziyade iki üstün, iki esre gibi harekâtı lisan-daşlarına anlatabilmek için müşkülat çekiyor; dat, dal, muhtelif kefler nevinden hurufatın sedasını, bunların muhtelif yerlerde muhtelif ses verişlerini anlatmak için uğraşıyor; isim, sıfat, zamir gibi aksam-ı kelamı Türki, Farisi, Arabi olmak üzere üç neve tefrik ve tarif ediyor; fiiller için muhtelif cetveller ilave ederek teshil-i tefehhüme medar olabilecek her türlü tedbiri tatbik eyliyor; ve eserin nihayetinde Türkçe bazı asar ve ceraidden fıkralar alarak kıraat ve tercüme için bunlardan misaller irae ediyor.
Eser hakikaten Türkçeye bir vukuf-ı tamla, bu vukufun bahşettiği emniyet-i tamme ile tertip edilmiş bulunduğundan pek ziyade faide-bahştır. Müellifini tebrik ederiz.