Romancı!.. Ta on yaşımda iken, on beş sene evvel, gördüğüm ilk tiyatro üzerine gelen bir inhimak-ı mecnunane ile bizde mevcut tiyatro kitaplarının hepsini okumuş, bundan heveslenerek birçok oyunlar yazmış, sonra merakımı romanlara sarmıştım; işte o zamandan beri hayatımda en birinci emelim, bütün amal-i saireme hâkim emel bu oldu: ben de bir romancı olmak istiyordum.
Fakat o zaman okuduğum ve bayıldığım romanlar Gece Yolcuları, Londra Biçaregânı, Hüseyin Fellah olduğundan romancılığı bundan ibaret zannediyor, öyle yazmaya uğraşıyordum ve bir gün, birçok tecrübelerden, koşuşlardan sonra, rüştiyenin son senesinde, şimdi on bir sene oluyor, Denaet -yahut- Gaskonya Korsanları diye bir romanı, ilk tamam romanımı yazıp onu o zaman sınıfımızın baş romancısı olan bir arkadaşım da takdir ettiği zaman kendi kendime “İşte artık ben de romancı oldum!” dedim.
(…)
Düşünün: Bir katar.. On, on beş yirmi vagonlu azim bir sürat katarı bütün sürat-i iptidaiye ve müktesebesiyle gidiyor, uçuyor; siz arabalardan birinin içinde, kadife koltuğun aguş-ı nermininde ya gazetenizi okuyor, yahut pencereden nazar-güdaz bir tevali-i seri ile teselsül ve tedahül ederek binlerce renkten yalnız bir renk, ne olduğu belirsiz bir renk.. Binlerce hattan yalnız o renklerin üzerinde nazarınızı kapıp götüren bir zincir hâlinde meşhut olan menazır-ı mütecavizeyi müşahade için basarınızı yoruyorsunuz; ve tren mütemadi zıngırtısı, sersemleten uğultusu ile önündeki mesafeleri bela ediyor, uçuyor…
(…)