';
461. Sayı / 1. Sayfa

Miladi Tarih: 11 Ocak 1900

Rumi Tarih: 30 Kânunuevvel 1315

2. Sayfa
2 Yazı
İstanbul Postası

Evin içinde çocuklar koşuşuyorlar, gülüşüyorlar, söyleşiyorlar. Bu gece at cambazlarının seyir olunacağı bu söyleşmelerin, sevinçlerin içinde tekrar olunuyor. Büyükler bu cuşiş-i mesadete mütebessimane bakarken bir aralık onlar da cereyan-ı şetarete kapılıyor, Ramazan’a müteallik mübahaseler açılıyor. İşte sokakta pencerenin altından geçenlerin de sözleri hep Ramazan’a ait; vakt-i imsak hesap ediliyor… Sahi, bu sene şehr-i mübarek mevsimin en uzun gecelerinden pek çoğunu alıyor, Kânunuevvel’in on birinden on dördüne kadar devam eden yeldalardan sonra gün doğumu oldu. Gündüzler ancak birkaç dakika kazanabildi, Ramazan da geldi. Bu ciheti konuşuyorduk, içimizden biri dedi ki: “En uzun günlere müsadif Ramazan’ı gördüm, o zaman çocuk değildim ama henüz bir küçük hanımdım, şimdi yaşım kemalini buldu, gelecek sene de en uzun geceli Ramazan görürsem ne mutlu bana!” Çocuklar el çırptılar, “Yelda ne demek, uzun günlü Ramazan nasıl oluyor?” diye soruyorlar.

(…)

Gazeteme o imzaların adem-i kabule sebep olan esas da pek sadedir, işte şundan ibaret: gazetemin kendi muharrirleri var, onlar yazıyorlar, hatta onların yazdıklarını bazı kere zamanı zamanına derç hususunda Servet-i Fünûn’un hacmen gösterdiği adem-i müsaadeden müteessir ve mahcubum. Bir de -vicdanımı neden saklayım? – ben isterim ki Servet-i Fünûn’un neşrine vasıta olmakla iftihar edeceği imzalar her şeyden ziyade ahlak-ı edebiye ve kalemiye sahibi- meslek sahibi zevat-ı muhteremeye mensup olsun… Artık bu hakikati de söyledikten sonra zannederim ki şuradan buradan Servet-i Fünûn’un aleyhinde yükselen seslerin hangi tellerden koptuğunu anlamak güç bir şey değildir.