“Vaka-i Hayriye’den Beri”
Bundan yetmiş iki sene evvel başta Sultan Mahmut Han-ı Adlî hazretleri bulunduğu halde Devlet-i Osmaniye’mizin en münevver, en hamiyetli ekabiri tarih-i millî ve bilhassa askerimizde bu mübarek devletimize ebed-müddetlik bu muazzam millete yeni bir medenilik vermek için – müthiş fakat dehşeti nispetinde mucib-i selamet-i umumiye – bir tahavvül vücuda getirdiler. Beş yüz seneden beri devletin yaslandığı seyf-i intizam ve celadet paslandığı için müsellah bir heyet-i bağiye haline giren yeniçerilere yeni bir kisve-i mergube giydirmek icap etmişti. Mevzu-ı nizamatı harekât-ı keyfiye ile ihlal edilmiş bulunan yeniçeriler Kosovaları, Niğboluları, Varnaları, Çaldıranları, Mercidabıkları, Kanijeleri, Prut kenarlarını unutmuşlardı. Pasarofçalar, Büyük ve Küçük Kaynarcalar, Yaşlar ile bu azametli, bu şerefli devletimizin şekl-i şehametnamesinde peyda edilen dil-şikaf rahneler, hüzün-aver lekeler istikbale nasb-ı nigâh-ı hamiyet eden gayret-veran ümmeti pek derin düşündürüyordu. Bir zamanlar intizamca, fedakârlıkça, sanat-ı harpte maharetçe dünyanın en birinci heyet-i askeriyesi bulunan “Osmanlı ordusu” bu mezaya-yı ulviyeden artık yetim kalmıştı. Evvelki gürbüz, mütevekkil, muhibb-i nizam kahramanın düşman karşında korkak, titrek bacaklı fakat acezeye karşı bir Köroğlu, bir Deveci Halil kesildiğini görenler gözyaşlarını tutamıyorlar. Eski Akçakocaların, Gazi Mihallerin, Balabanların yerine Nakilci Mustafaları, Habib Odabaşıları, Zorba Osmanları görmek felaketine duçar olanlardan zaaf-ı kalp sahipleri beka-yı devlet ümidinin ashab-ı dirayet ve hamiyet şeklinde gösterdiği tebessümlerle de müteselli olamıyorlardı.
(…)