Ali Şehbaz Efendi’nin irtihaliyle Osmanlı âlim-i fazıl ve marifeti bir büyük rüknünü kaybetti. Şakirdan-ı ilim ve irfan yetim kaldı. Ağlamalı, bize bütün harekâtında hüküm ve vicdanından, her sözünde istikamet ve namustan, tekmil hayatında tahsil- i ilim ve marifetten, talim-i hakayık-i ilmiyeden bir an halî kalmamış olan böyle dâhilerimiz uful ettikçe yalnız benim gibi minnettar-ı kemalleri olan şakirtleri değil, cümleten ağlamalıyız. Çünkü onların yerini tutacak ashab-ı fazilet ve istikameti zaman işte pek zor yetiştiriyor, belki de yetiştiremiyor!
(…)
[İmza: Diran Çırakyan]
Telamiz-i irfanı arasında namı fazıl ve gayret ile müteradif olan bu muallim-i muhteremin haber-i vefatını veren muhatabım karşısında hayretle sustum. Ali Şehbaz Efendi… Vefat etmek o derece müstebit, o mertebe müellim bir şeydi ki inanmak, şu hükm-i vefatın bu lazımü’l-vücut muallim-i fazıl hakkında tecellisine ihtimal vermemek istiyordum. Fakat eyvah ki bu bir hakikatti. Biz bu haber-i elem-nakın tesir-i yeis-averi altında mustarip, meftur, düşünürken onu, her zaman hürmet ve tebcil ile yâd edilecek o üstad-ı kemalat-perveri, bu kasvetli kış gününün hazin yağmurları altında makbere-i sükûnuna ihtimal ki götürmüşlerdi bile.
(…)