Memleketimiz ve ziraat – Ziraatın yirmi senede terakkisi – Terakkiyat-ı hazıradan istifade – Ziraat talebesi ve ziraat müfettişleri – Ziraatın bizdeki ehemmiyeti – “Kimya-yı ziraî” – Gübre ve nebatatın teşekkülatı – Hamiz-i fosfor ve demir – Kalsiyum, potasyum – Fosforit magnezi – Arazinin muayene-i kimyeviyesi – Tekâmül-i nebati – Şeker pancarının tercüme-i hali – Almanların terakkiyat-ı ziraiyeye himmeti – Fosforlu unlar
Ziraatın memleketimiz için badi-i ümran ve terakki olacağında şüphe yoktur. Terakkiyat-ı fenniye ve edebiyemizden, ticaretimizin vüsatinden ve her türlü vesait-i medeniyenin ihzar ve itmamından kat-ı nazar, memleketimiz ziraat sayesinde istihsal-i servete, tehiyye-i esbab-ı maişete muktedir oluyor. Ziraatin terakkisi hususunda masruf olacak himmetler her şeye takdim olunmak, şu‛bat-ı ulum ve fünunda haiz-i nisab-ı terakki olmakla, gayret etmekle beraber ziraatı asla imhal etmemek ve hatta bir sınıf halk için – ki bu da memalik-i Osmaniye sekenesinin ekseriyetini teşkil eder – tahsil-i ilim ve marifete hevesle beraber ziraattan ayrılmamak iktiza eyler ki memleketimiz cidden ihtiyacat-ı tabiyyesini tesviyeye imkân bulsun ve kabiliyet-i fıtriyesine göre bir tarik-i terakkiye dâhil olsun. Memalik-i şahanenin emr-i ziraatte son seneler az çok terakki gösterdiği, yani memleketimizin terakkiyat-ı umumiyesinden ziraatimizin, ziraimizin de müstefit olduğu gayr-ı kabil-i inkârdır. Mamafih arzu olunan derecesi bundan ibaret değildir. Çünkü erbab-ı ilmin tetkikat-ı ciddiye ve cedidesi ve kimyanın ve bahusus yalnız ziraata ait kısımla iştigal eden ve seneden seneye daire-i vukufu tevsi olunan “kimya-yı zirai”nin terakkisi sayesinde Avrupa ve Amerika’da ziraat yirmi seneden beri mühim bir fen heyetine girmiş ve hars ve ziraat etmek yalnız toprağı kazarak tohum saçmaktan ibaret kalmayıp gayet müdakkikane ve vakıfane icra olunan tecrübeler neticesinde hangi toprağın ne cins nebatın neşv ü nemasına müsait ve bir nebatın layıkıyla mahsuldar olması ne gibi esbab altında mümkün bulunduğu, nebatatın ıslah-ı bünyesi, bereketi neye mütevakkıf olduğu meydana çıkarılmakta, buna göre hareket olunarak daima fen dairesinde kavaid-i fenniyeye ittiba olunmak şartıyla ziraat edilmekte bulunmuştur.
(…)
-2-
Timsal-i Akli
Bidayet-i medeniyette insanlar için en mühim mesele hem-nevilerinin dimağında istenilen bir fikri, bir hissi, bir heyecanı tevlit edebilmek hususu olduğunda şüphe yoktur. Hayat-ı içtimaiye elbette bir cemiyeti teşkil eden efrat beyninde tebliğ-i efkâr ve hissiyatın vukuuna vabestedir. Çünkü insanlar birbirlerine fikirlerini, hislerini anlatamazlarsa birlikte imrar-ı hayat maksadıyla vücuda getirdikleri heyet-i içtimaiyenin devam ve bekası kabil olmaz. İşte timsal ve işarat namı verilen birçok alametler, semboller hep bu ihtiyaç-ı esasi ve iptidaiyi izale etmek için yani dimağ-ı beşerde istenilen bir fikri, bir hissi, bir heyecanı –yahut bir tabir-i şamil ile- bir takım halat-ı şuuru tevlit maksadıyla icat ve ihtira olunmuştur.
(…)