-7-
Geçen iki makalede izah olunan timsallerde nazar-ı dikkate çarpan bir nokta var ki o da bunların ta ezmine-i kadimeden beri payidar olup kalemleri ve umum-ı efrad-ı beşer beyninde intişar eyleyebilmeleridir.
Filhakika bir dinin ayinleri kadar dikkatle muhafaza olunan şey nadirdir. Zamanımızda Katolik memleketlerinde hâlâ Latince dua olunuyor. Museviler Tevrat’taki İbraniceyi kullanıyorlar. Yakın vakte gelinceye kadar sünnet için istimal ettikleri bıçak taştandı. Vaktiyle madenler meçhul olduğu zamanlarda tabii taştan bıçak kullanmaya mecburiyet vardı. Sonra maden keşif olunduğu hâlde bile Museviler bu taş bıçağı bırakamamışlardı.
Merasim-i içtimaiye de böyledir. Merasim-i içtimaiyenin hemen kâffesi beşeriyetin vahşet zamanlarında bir adamın diğer birine karşı melhuz olan tarizinden kurtulmak için vücut bulmuştu. Beşeriyet bu devr-i vahşeti çoktan geçirdiği hâlde yine o âdat ve merasim -velev ki biraz tahaffüf etmiş olsun- bakidir.
(…)
Bunun sebebini anlamak için şu noktaya dikkat etmelidir: Bir şey farkına varılmaksızın taklit edilir ve taklitten içtinap için kuvvet sarf olunmazsa bu suretle taklidin vukuu gayet kolay olur. Esneyen bir adamı görüp esnemek, hiddetli bir kalabalık içine karışıp hiddetlenmek, bir moda taammüm ettiği zaman onu kabul etmek kadar kesirü’l-vuku bir şey yoktur. Hâlbuki muhakemat-ı akliye neticesinde vücut bulan taklitler pek nadirdir.
(…)
-Bir Ressamın Hatıratı-
Müellifi: Pol Burje [Paul Bourget]
Mütercimi: Ahmed İhsan [Tokgöz]
Bu sözü söyledikten sonra Jak kolumdan çekti, beyan ettiği mütalaa ile beni âlem-i zevk ve sefasına bir müstemi yahut bir peyk-i ziynet olarak ikame eyliyordu. Çok vakayide böyle müstemi sıfatıyla bulunmaya alışık olduğum için Jak’ın şu muamele-i tekellüf-i berendazanesi beni sıkmadı. Mutiane arkası sıra yürüyorum.
(…)