Bugün sana bir facia, bir sefalet-i kalp hikâye edeceğim. Dünyada yalnız senin nazar-ı vukufundan gizlenmek lazım gelen bu faciayı sana, senin hayal-i perestidene hikâye edişim bir tezattır ki bunun hakikatine bundan tabii, bundan dil-suz burhan olamaz.
– Bir küçük demet!
– Hani çiçeklerim?
(…)
-Fi 27 Nisan 1314-
-5-
Edebiyat-ı Cedide, Menşe ve Esasları
On dokuzuncu asr-ı medeniyetin en mühim keşfiyat-ı ilmiye-i esasiyeden biri gerek âlem-i maddiyatta gerek âlem-i maneviyatta hiçbir hadisenin birdenbire, saika-i tesadüfle vücut bulamayıp mutlaka evvelden beri mevcud-ı hafi, celi, büyük küçük birtakım sebeplerin bir netice-i zaruriyesi olarak vukua geldiği hakkındaki kanun-ı umumidir. Bu kanunun hususiyle ulum-ı ahlakiye ve siyasiyeye tatbiki ulum-ı mezkûrenin ruşeni bütün bütün tebdil ile ehemmiyetini fevkalade tezyit eylemiştir. Tarihin, edebiyatın ve alelumum sanatın vücudu izah olunmak için bir ırkın temayülat-i iptidaiyesinden başlanarak iklim münasebetiyle hadisat-ı tabiiyenin tesirinden, bu tesirat sebebiyle tevellüt eden efkâr ve ahlakın müessesatı-ı diniye ve siyasiye üzerindeki nüfuzuna kadar bilcümle vakayii birbirine rapteden zincirin halkat-ı müteaddidesi tayin ve irae olunuyor.
(…)
Tarih-i millîmizde 1255 senesinin ehemmiyet-i medeniyesini tarife lüzum yoktur. O sene Tanzimat-ı Hayriyenin vuku-ı ilanı her büyük milletin edvar-ı hayatiyesinde ancak bir iki kere tesadüf olunacak tebeddülat-ı esasiyeden madut olduğu cihetle bunun neticesi olarak vücut bulan efkâr ve ahlak hâl-i umumisi bizde de yeni bir heyet-i içtimaiyenin mebanisini ihzar etmiştir.
(…)