Verem – Düşman-ı beşeriyet – Terk-i silaha davet, vereme çare – Bünyede maraza karşı müdafaa – Veremin esbab-ı sirayeti – Tedabir-i sıhhiye ve vikaye-i nefs – Hayvanlardan içtinap, insanlardan tevakki – Mösyö Granşe’nin layiha-i mufassalası – Veremin derece-i tahribatı – Bu tahribatı temdit edebilmek mümkün müdür? – İzdihamlı yerler – Müteverrimlere dertlerini söylemeli mi, söylememeli mi?
Verem! Bu düşman-ı hayat-ı beşeriyetin ismini söylemek bile yürekte bir hiss-i teessür uyandırıyor; nice hazin levhaları, elim hatıraları göz önüne getiriyor. İnsan senelerce muhabbet ve refakatiyle istinas ettiği, hayatının bir rüknü olduğuna kani olduğu bir vücudun bu gizli düşmanın hedef-i tahribi olduğunu fark ediyor. Eriyerek, yüreğinde cerihalar açarak, bu cerihaları her gün kurcalayarak, mahvolup gittiğini görüyor. Hem bu teessür bir vücuda, bir şahsa da inhisar etmiyor. Henüz insanların tedavi ve teşfiyesine çare bulamadıkları bu illet-i mühlikenin pençe-i kahrında ezilip giden bir sevgilinin acısı yürekten çıkmamış iken bir refik-i şefikin, bir karînin de yine bunun bi-insaf olan darbe-i mühlikesine uğradığını görüyor.
Bugün terk-i silahtan bahsolunuyor, muharebenin dehşeti göz önünde tecessüm ettiriliyor. İnsanların vahşiyane ve hunrizane bir surette birbirinin hayatını mahv ve ifna etmeleri bu devre-i medeniyete layık görülmüyor.
Nice valideleri ağlatan, bir milleti bazen bütün efradıyla eşk-riz-i yeis ve elem eden muharebelere bir nihayet verilmek isteniliyor. Teslihat ve tedarikât-ı harbiyenin milletler üzerine tahmil ettiği bar-ı ıztırabı ref veyahut tahfif eylemek arzusu izhar olunuyor. Bir millete say ve ameliyle, fikir ve zekâsıyla mühim hizmetler görecek, menfaatler temin eyleyecek efradı askerlikte iptal etmemek çaresini istihsal için uğraşılıyor.
(…)
Doktor Koh’un [Robert Koch] vereme karşı maslü’d-dem ile tedavi usulünden istiane ederek bulduğu deva hassa-i şifaiyesini gösteremedi. İnsaniyetin en birinci hadimlerinden, asrın en mühim ricalinden biri olmak şerefini doktor Koh’a musip etmedi. Mamafih bu zatın tababete hizmeti büyüktür.
(…)
Devletlü Arif Paşa Hazretleri bin iki yüz altmış beş tarihinde Cuma-i Bala’da tevellüt edip avan-ı tufuliyetlerinde beray-ı tahsil Dersaadet’e gelmiş ve Mekteb-i İdadi-i Şahaneye dâhil olarak seksen beş tarihinde Mekteb-i Fünun-ı Harbiye-i Şahaneden Erkan-ı Harbiye yüzbaşılığıyla neşet ve saye-i terakki-vaye-i hazret-i padişahide bi’t-tedriç kat’-ı meratip ederek rütbe-i samiye-i müşiriyeti ihraz eylemişlerdir.
(…)
[İmza: Diran Çırakyan]