Hükemadan bazılarının kavlince âlemde yeni bir şey yoktur ve vukuat-ı tarihiye tekerrürden ibarettir. Filhakika beniâdemin hilkaten haiz olduğu hissiyat ve istidat dairesi haricine çıkması imkânı varit olmadığı gibi mahal ve mekân, arz ve iklim, terbiye ve teamülün ol bapta hüküm ve tesiri dahi sathi ve mahduttur. Şu hâlde muamelat-ı beşeriyenin esasen tagayyür etmemesi ve ezmine-i muhtelife beyninde müşahat ve münasebet-i tamme bulunması tabii görünür. Mesela sair mahlukattan tefrikini ve kâinat meyanında mümtaz ve ali bir mevki ihraz etmesini bâdî insanda bir meyil mevcuttur ki o da bi-had ve payan-ı hırs ve âmâle malik olması merkezindedir. Her nevi terakkiyatın menbaı ve feyz ve ümranın hikmeti olan bu meyl-i mine’l-kadim mübalağa şeklini iktisap ve gurura tahavvül ederek nev-i beşerin acziyle gayr-i mütenasip nice nice iddialara meydan vermiştir.
(…)
[İmza: Diran Çırakyan]